Hakikatin izinde, özgür topluma doğru (10) 2025-08-27 09:01:16    Yeni sistemde kadının öncülük rolü   Derya Ren   HABER MERKEZİ – Kadınlar yalnızca bir değişimin öznesi değil, Rojava’da kurulan yeni yaşamın taşıyıcısı. PYD Sözcüsü Sema Begdaş, kadınların öncülüğünde şekillenen demokratik sistemin, kapitalist modernite ve erkek egemen sisteme karşı alternatif bir toplumsal model sunduğunu söylüyor.   Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12. Kongresi’ne sunduğu perspektifin son bölümünde özellikle vurguladığı konulardan biri, kadınların yeni sistemdeki öncülük rolüdür. Bu çerçevede, erkek egemen sistemin savaş, işgal ve sömürü politikalarına karşı kadınların geliştirdiği direniş, sadece bir karşı duruş değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün taşıyıcısı olan alternatif bir yaşam modelinin inşası olarak ele alınıyor. Rojava Devrimi ile birlikte yalnızca ataerkil zihniyete değil; aynı zamanda ulus-devlet paradigmasına, kapitalist modernitenin sömürü mekanizmalarına ve militarizme karşı da bütünlüklü bir mücadele örülüyor. Kadınlar bu süreçte yalnızca özgürlükçü bir toplumun bir bileşeni değil; aynı zamanda onun kurucu öznesi ve dönüştürücü gücü olarak tanımlanıyor.   Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlük ideolojisi temelinde şekillendirdiği demokratik modernite anlayışı, toplumsal sorunların çözümünde kadının öncülüğünü esas alırken; Jineoloji’den kadın meclislerine, komünal ekonomi sistemlerinden öz savunma güçlerine kadar birçok alanda kadınlar, kendi örgütlülükleriyle demokratik ulus inşasında aktif bir rol üstlenmektedir. Bu bağlamda, eşbaşkanlık sistemi, kadın kotası ve bağımsız kadın kurumları, toplumun ahlaki-politik değerlerle yeniden inşasında somut zeminler oluşturuyor.   Dosyamızın bu son bölümünde, gelişen yeni süreçte kadınların toplumsal dönüşümdeki öncülük ve kurucu rolüne ilişkin olarak, Demokratik Birlik Partisi (PYD) Sözcüsü Sema Begdaş ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiye yer veriyoruz.   “Bugün Jineoloji’den bahsediyorsak, kadının kendi gerçekliğini oluşturduğu bir sistemin inşa edilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz.”   *Kadın artık sadece toplumsal özgürlüğün bir parçası değil, aynı zamanda onu kuran bir özne olarak tarif ediliyor. Sizce bu rol, kadın hareketi açısından nasıl bir aşamaya tekabül ediyor?   Kadınlar binlerce yıldır özgürlük mücadelesi veriyor. Bugün kadın özgürlüğünden bahsediyorsak, bu kadınların vermiş olduğu mücadele sonucunda elde edilmiştir. 21’inci yüzyıla baktığımızda güçlü bir mücadele dalgasının oluştuğunu görüyoruz. Yaşanan bu gelişmeler, kapitalist modernite çağında kadının özgürlüğünü sağlamak ve var olan mücadele geleneğini güçlendirmektir. Kadınlar artık sadece bir alanda mücadele etmiyor, aynı zamanda yeni bir sistem inşa etmeye çalışıyor. Geldiğimiz noktaya baktığımızda da kadınların bu sürece öncülük ettiğini görüyoruz. Erkek egemen, ırkçı, cinsiyetçi ve dinci sisteme karşı da savaşıyorlar.   Önder Öcalan da kadını köleleştirilmiş bir gerçeklikten çıkarıp, öncülük eden bir konuma getiriyor. Bugün Jineoloji’den bahsediyorsak, kadının kendi gerçekliğini oluşturduğu bir sistemin inşa edilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz.   “Kadınlar için verilen en büyük sınav, Kuzey ve Doğu Suriye’de verilen sınavdır. Eve hapsedilen kadınlar, dışarıya çıkarak devrim sürecine öncülük ettiler.”   *Kadın meclisleri, komünler, akademiler gibi yapıların toplumun yeniden inşasındaki rolü nedir? Bu yapılar, devlet olmayan bir toplumsal sistemin temellerini nasıl kuruyor?   Kadınların bin yıllardır vermiş olduğu mücadele gerçekliğinden bahsettik. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’ye baktığımızda kadınlar, tüm farklılıkları içinde barındırarak bir sistem oluşturmaya çalışıyorlar. İnşa edilen bu sistemle tüm topluma öncülük ediliyor. Kadınlar için verilen en büyük sınav, Kuzey ve Doğu Suriye’de verilen sınavdır. Eve hapsedilen kadınlar, dışarıya çıkarak devrim sürecine öncülük ettiler. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’de kadınların vermiş olduğu bu sınav, tüm dünya kadınlarına ilham ve güç veriyor. Kadınlar siyaset, ekonomi, ekoloji, basın, öz savunma alanlarında büyük kazanımlar elde etmiş durumdalar. Bugün bir zihniyet devriminden bahsediyorsak, toplumun değişim ve dönüşümünden de bahsetmek gerekiyor. Bu değişim ve dönüşüm nedir? Demokratik bir toplum yaratmak istiyorsak, demokratik kurumlar oluşturmak zorundayız. Kadınlar, yürütülen siyasete her zaman kurban edilmişlerdir. Mevcut sistemler, kadın hakları ve kadınların öz savunması için gerçek adımlar atmamıştır. Bu nedenle, demokratik ulustan bahsediyorsak, kadına ait özerk alanların yaratılması gerekiyor.   Kuzey ve Doğu Suriye’de kadınların seslerini yükseltebilecekleri akademiler, dernekler, kurum ve kuruluşlar inşa edildi. Bu akademilerde özgün eğitimlerin yanı sıra, nasıl bir sistem yaratabilecekleri üzerine çalışmalar yürütülüyor. Kadınlar, kendi toplumsal sözleşmeleri üzerinden çalışmalarını sürdürüyorlar. “Özgür bir kadın nasıl yaratılır?” sorusuna, bu akademilerin verdikleri eğitimlerle yanıt aranıyor.   “Ahlaki-politik ve tüm topluma hitap edecek bir sistemin yaratılması ve bunu kadınların öncülük ettiği Rojava Devrimi’nde yapmak istiyoruz.”   *Kadınların demokratik ulus paradigmasına sunduğu özgün katkılar nelerdir? Erkek egemen siyasetin dışına çıkmak neden bu kadar önemlidir?   Demokratik ulus sistemi, kadın sistemidir. Demokratik ulusta özgür eş yaşamdan, kadının özgürlüğüne, ekolojik yaşama, meclis ve komünlere kadar yaşamın her alanında demokratik ve özgür bir yapı oluşturmayı hedefliyor. Bunun bir anda olmasının zor olduğunu biliyoruz. Çünkü bin yıllardır yaratılan bir erkek egemen sistemi var. Emperyal, sömürgeci devletlerin yürütmüş olduğu politikalar topluma çok büyük zararlar vermiş durumda. Bundan kaynaklı kadınların öncülük edecekleri bir sistemde, erkekleri yok saymaktan ziyade beraber nasıl yaşam sürdürülür, bunun mücadelesini esas alıyoruz. Ahlaki-politik ve tüm topluma hitap edecek bir sistemin yaratılması ve bunu kadınların öncülük ettiği Rojava Devrimi’nde yapmak istiyoruz. Kadınların öncülük ettikleri bu devrim her geçen gün daha da yayılıyor. Bununla birlikte kadınların öz savunma, siyaset ve toplumun her kesiminde daha fazla yer bulduklarını görüyoruz.    “Komünal yaşamı kendi ruhlarında barındıran ve bunun savaşını veren kadınlardır.”   *Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “ahlaki-politik toplum” tanımı ışığında kadın nasıl bir ahlaki güç ve politik özneye dönüşüyor? Bu dönüşümün topluma yansıması nasıl oluyor?   Bu, diyalektik bir ilişkidir diyebiliriz. Çünkü ne ahlaki toplum kadının özgürlüğü olmadan olabilir ne de kadının özgürlüğü ahlaki bir toplum olmadan olabilir. Önder Apo, siyasette ahlakın önemine vurgu yapıyor. Ahlakı olmayan bir siyasetin halkın hizmetinde olamayacağından bahsediyor. Komünal yaşamı kendi ruhlarında barındıran ve bunun savaşını veren kadınlardır. Demokratik ulus paradigmasını pratik bir şekilde Rojava Devrimi’nde gördük.   İnşa etmeye çalıştığımız demokratik siyasette de nasıl ahlaki temelde bir yaşam inşa edilebilir, bunun üzerine yoğunlaşıyoruz. Yürütmüş olduğumuz siyasette de toplumun tamamını kapsayan bir politika yürütmeye çalışıyoruz. Bu olağanüstü bir şey değil; yaşamın her alanında olması gereken bir durumdur.   “Özgürleşen kadınla özgürleşen bir toplum inşa edilebilir.”   *Kadın özgürlüğüyle ahlaki toplum arasında nasıl bir ilişki var? Özgürleşen kadın mı toplumu ahlakileştiriyor, yoksa ahlakileşen toplum mu kadını özgürleştiriyor?   Ahlak ve siyaset birbirinden kopmayan iki kavramdır. Ahlakı olmayan bir sistemde kadının özgürlüğü de olmaz dedik. Bundan kaynaklı da kadının özgürlüğünü toplumun özgürlüğüne bağladık. Özgürleşen kadın, ahlaki temelleri olan bir sistem yaratacaktır. Rojava Devrimi’nde de kadının özgürlüğü ve toplumun özgürlüğü noktasında her zaman vurgu yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Özgürleşen kadınla özgürleşen bir toplum inşa edilebilir.   “Kadınların vermiş olduğu mücadeleye karşı çok ciddi saldırıların olduğunu görüyoruz. İşte tam da bu noktada kadınlar birlik olmalılar ve kadın konfederalizmini inşa etmeliler.”   *Rojava deneyimi dünyadaki kadınlar için bir ilham kaynağı haline geldi. Sizce kadınların enternasyonal dayanışması, özgürlükçü toplum inşasında nasıl bir rol oynayabilir?   Kadınlar arasında birlik olma, dayanışma gösterme artık bir strateji haline geldi. Bugün dünya genelinde yürütülen savaşlar var. Egemen sistemler, liberalizm ve özgürlük adı altında kadını kullanıyor. Bu zihniyete karşı, “21. yüzyıl kadın yüzyılı olacaktır” diyoruz. Tüm bu nedenlerden ötürü kadınlar dünyanın her yerinde birlik olmak zorundadır. Kadınların mücadelesi birdir. Verilen bu mücadele eşitlik ve özgürlük içindir. Kadınların vermiş olduğu mücadeleye karşı çok ciddi saldırıların olduğunu görüyoruz. İşte tam da bu noktada kadınlar birlik olmalılar ve kadın konfederalizmini inşa etmeliler. Şu an Kuzey ve Doğu Suriye’de, Ortadoğu’da ve dünyanın genelinde kadınların kurmuş olduğu mücadele ağları var. Kurulan bu ağların daha da kapsamlı hale gelmesi gerekiyor.   “Özgürlük verilmez, özgürlük mücadele ile alınır. Örgütlenmek, demokratik bir siyaseti örgütlemeyi de beraberinde getirir.”   *Bugün dünya kadınlarına, özellikle kriz ve savaş coğrafyalarında yaşayan kadınlara nasıl bir mesaj iletirsiniz?   Kadınlar, özgürlüklerini kazanmak için mücadele etmeliler. Binlerce yıldır kadına uygulanan şiddeti ters yüz ederek, daha da güçlenmeliler, örgütlenmeliler. Kadınlar nerede olursa olsun, kendi örgütlenmesini sağlayabilmelidir. İradesiz ve örgütsüz kadın, var olan erkek egemen sisteme karşı bir siyaset üretemez ve kendisini koruyamaz. Örgütlenmeyi sadece silahlı mücadele açısından düşünmemek gerekir. Yaşamın her alanında örgütlenme esas olmalıdır. Özgürlük savunmasız olmaz. Özgürlük verilmez, özgürlük mücadele ile alınır. Örgütlenmek, demokratik bir siyaseti örgütlemeyi de beraberinde getirir.   Son