İHD: Herkesi sorumluluk almaya çağırıyoruz 2025-06-23 11:05:09   AMED - İHD’nin "Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” başlıklı konferansının sonuç bildirgesinde, “Barışın ancak ortak bir sorumlulukla ve toplumsal sahiplenmeyle inşa edilebileceğine inanıyor; tüm tarafları ve sivil toplumu bu süreci güçlendirmek için cesaretle ve kararlılıkla sorumluluk almaya çağırıyoruz” denildi.    İnsan Hakları Derneği’nin (İHD), 21-22 Haziran’da gerçekleştirdiği, “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” başlıklı konferansının sonuç bildirgesi, İHD Amed Şube binasında düzenlenen basın toplantısında kamuoyuna duyuruldu. Bildirgeyi, İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz okudu.    ‘Ortak bir barış talebinde buluşma açısından önemli’   Sonuç bildirgesinde, ilk olarak konferansta ele alınan konular, konuşmacılar ve konferansın amacına dair bilgilere yer verildi. Ardından, konferansın ilk gününe dair değerlendirmelerde bulunulan bildirgede, “Tanıklıklar ve hafıza” başlığı altında şu ifadeler kullanıldı: “Konferansın birinci günü, çatışmalardan doğrudan etkilenen yurttaşların tanıklıklarıyla başlamıştır. Faili meçhul cinayetler, çatışmalar, zorla kaybetmeler, köy boşaltmaları, sokağa çıkma yasakları ve askeri operasyonlar sonucu yaşanan ihlaller aktarılmış; geçmişe dair bu tanıklıklar, adalet ihtiyacının hâlâ karşılanmadığını ortaya koymuştur. Bu bölümde önemle üzerinde durulması gereken hususlardan biri, Uğur Kaymaz ve Eren Bülbül’ün anneleri tarafından konferansa gönderilen mesajlar olmuştur. Bu mesajlar, farklı toplumsal kesimlerin yaşadığı acılar arasında bağ kurma ve ortak bir barış talebinde buluşma açısından büyük önem taşımaktadır.”   ‘Herkesin üzerine düşen sorumluluğu almalı’   Devamında konferansın ilk gününe dair şu ifadeler yer aldı: “Tanıklıklarda ortak olarak vurgulanan başlıklar arasında; cezasızlık, devletin sorumluluk almaktan kaçınması, geçmişle yüzleşilmemesi ve bu durumun toplumda güvensizlik duygusunu pekiştirmesi yer almıştır. Katılımcılar, geçmişin konuşulmadığı, tanınmadığı ve telafi edilmediği bir ortamda barışın inandırıcı ve sürdürülebilir olamayacağını dile getirmiştir. Ancak tüm bu eksikliklere rağmen barışa olan talep ve barışın sağlanacağına olan inanç ile beraber, herkesin üzerine düşen sorumluluğu alması yönünde beyanlar öne çıkmıştır.”   ‘Barışın sadece destekçisi değil aktif bileşeni olunmalı’   Konferansın ikinci gününün, “Sivil toplumun rolü” başlığıyla gerçekleştiği kaydedilen bildirgede, “Konferansın ikinci günü, sivil toplum kuruluşlarının deneyim aktarımı ve çözüm önerileriyle sürmüştür. Bu oturumlarda kadın örgütlerinden hukuk derneklerine, ekoloji hareketlerinden meslek odalarına, LGBT+ alanında çalışan oluşumlardan ifade özgürlüğü savunucularına kadar birçok farklı alandan katılımcı yer almıştır. Yapılan değerlendirmelerde, geçmişteki barış süreci deneyimlerinin eksikleri tartışılmış, bununla beraber mevcut sürecin merkeziyetçi ve dışa kapalı yürütülmesi, ayrıca sivil toplumun sürece yeterince dahil edilmemesine dönük eleştiriler öne çıkmıştır.  Katılımcılar, barışın sadece silahların susmasıyla değil; adaletin tesisi, eşit hakların tanınması, hafızanın güçlendirilmesi, kadınların ve farklı toplumsal kesimlerin katılımıyla mümkün olduğunu ifade etmiştir. Bu çerçevede sivil toplumun, barışın sadece destekçisi değil, aynı zamanda bilgisi ve tecrübesiyle aktif bir bileşeni olması gerektiği vurgulanmıştır” diye kaydedildi.    Konferansta tespit edilen sorunlar   Bildirgede,  konferansta tespit edilen sorunlar şöyle sıralandı:    “*Hakikat ve yüzleşme eksikliği: Cezasızlık politikası sürmekte, geçmiş ihlallerle ilgili resmi bir hesaplaşma yürütülmemektedir.   *Güvenlikçi politikaların devamı: Başlayan sürece rağmen henüz tamamen terk edilmemiş olan güvenlikçi politikalar ve askeri operasyonlar toplumsal barışın önündeki başlıca engellerden biridir.   *Sivil toplumun dışlanması: Devam etmekte olan sürece bilgi, deneyim ve arşiv sahibi olan sivil toplum örgütleri yeterince dahil edilmemektedir.   *Kadınlar, gençler ve farklı kimlik gruplarının temsili zayıftır: Müzakere süreçleri, çoğunlukla dar ve erkek egemen yapılarla sınırlı kalmaktadır. Özellikle kadın bakış açısının eksikliği bu türden süreçleri akamete uğratacak sonuçlar doğurmaktadır.   *Toplumsal hafızanın kayıt altına alınmaması: Tanıklıkların belgelenmemesi, geçmişle yüzleşmenin önünü tıkamaktadır.   *Barış dilinin kullanılmaması: Siyasi iktidar ve özellikle ona yakın olan medya kuruluşları barış dilinden uzak bir üslup kullanmakta ve bu durum toplumun sürece olan güvenini kırmaktadır.”   Bildirgenin devamında sorunlara karşı çözüm önerileri ise şu şekilde belirtildi:    “*Kalıcı toplumsal barışın sağlanması amacıyla çatışmalı süreçten etkilenen tüm kesimlerin temsil edildiği buluşmalar gerçekleştirilmeli, ‘karşı mahalle’ olarak adlandırılan sosyal grupların birbirlerini anlayacakları çalışmalara ağırlık verilmelidir.   *Kürt meselesinin çözümsüzlüğün bir sonucu olan hasta ve politik mahpusların serbest bırakılması için meclisin ivedilikle sorumluluk alarak, TMK ve İnfaz kanunu başta olmak üzere ceza hukuku mevzuatında yer alan eşitlik ilkesine aykırı uygulamaların ortadan kaldırılması gerekmektedir.   *PKK tarafından alıkonulan kamu görevlilerinin serbest bırakılması sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine katkı sağlayacaktır.   *AİHM ve Anayasa Mahkemesi tarafından Türkiye aleyhine verilen hak ihlali kararlarının zaman kaybetmeden uygulanarak hukuki güvenlik ilkesi gereği adil yargılanma hakkının tesisi sağlanmalıdır.   *Sivil toplum aktörleri muhatap kabul edilmeli, sürece aktif katılımları sağlanmalıdır. Sivil toplum örgütlerinin de barışın inşasında üzerlerine düşen sorumluluğa uygun çalışmalar yürüterek kalıcı barışın sağlanmasına katkı sunmaları gerekmektedir.    *Bağımsız hakikat komisyonları kurulmalı, devlet arşivleri araştırmacılara açılmalı, mağdur tanıklıkları belgelenmelidir.   *Köylerine dönemeyen yurttaşların geri dönüşü ve bunun koşulları sağlanmalıdır.   *KHK ile ihraç edilen kamu emekçileri göreve iade edilmeli, hukuk güvenliği sağlanmalıdır.   *Kadınların barış süreçlerine eşit katılımı güvence altına alınmalıdır.   *Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi Hafıza Müzesi en kısa sürede tamamlanarak kamuya açılmalıdır.   *Anadil ve kültürel haklar anayasal güvenceye alınmalı; eşit yurttaşlık ilkesi temel alınmalıdır.   *Seçme ve seçilme hakkının ihlaline neden olan kayyım atama kararlarının iptal edilmesi ve seçilmiş belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesi sağlanmalıdır.”   ‘Tüm tarafları ve sivil toplumu sorumluluk almaya çağırıyoruz’   Bildirgede son olarak şu değerlendirmede bulunuldu: “ ‘Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet’ konferansı hem geçmişe dönük bir değerlendirme yapmak hem de geleceğe dair sivil toplum açısından somut bir yol haritası oluşturmak yönünden önemli bir işlev görmüştür. Ayrıca mağdur yakınlarının tanıklıkları, hakikat ve adalet ekseninde yeni bir toplumsal zemine duyulan ihtiyacı bir kez daha görünür kılmıştır. Konferans boyunca farklı alanlardan gelen katkılar, barışın yalnızca siyasal değil, aynı zamanda toplumsal bir mesele olduğunu ortaya koymuştur. Katılımın genişliği ve ifade edilen görüşlerin çeşitliliği, çatışma çözümüne yönelik tartışmaların çoğulculuk temelinde yürütülmesi gerektiğini göstermiştir. İnsan Hakları Derneği kurulduğu günden bu yana barış hakkını savunan ve barış içinde yaşama hakkının tesisi için çalışmalar yürüten bir sivil toplum örgütü olarak bugün de barış için mücadele etmeye tüm tecrübesi ve arşiviyle hazırdır. Barışın ancak ortak bir sorumlulukla ve toplumsal sahiplenmeyle inşa edilebileceğine inanıyor; tüm tarafları ve sivil toplumu bu süreci güçlendirmek için cesaretle ve kararlılıkla sorumluluk almaya çağırıyoruz. “