Diyarbakır Cezaevi önünde hak ihlallerine karşı açıklama 2025-08-08 19:36:47   AMED - Diyarbakır Cezaevi önünde cezaevlerinde hak ihlallerine karşı yapılan açıklamada, hukuki ve toplumsal mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulandı.   Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) ve Amed Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED-TUHADFED), Diyarbakır Cezaevi önünde cezaevlerinde hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. “Yaşamı savunmak, barışı inşa etmektir” pankartının açıldığı açıklamaya,  Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (Dem Parti) Amed Milletvekili Adalet Kaya ve çok sayıda STK temsilcisi katıldı.   TUAY-DER Eşbaşkanı Yeter Erel Tuma tarafından yapılan açıklamada, Semra Akgül şahsında cezaevindeki kadın tutsakların yaşam haklarının tehdit altında olduğu vurgulandı.   ‘Hapishanelerdeki tecrit, barış umudunu hedef alıyor’   Türkiye’de yaşayan tüm halklar ve inanç toplulukların, bugün her zamankinden daha güçlü bir biçimde barış, adalet ve demokratik çözüm talebini yükseltmekte olduğunu belirten Yeter Erel Tuma, “27 Şubat’ta Sayın Abdullah Öcalan tarafından yapılan çağrı, milyonların özlem duyduğu demokratik toplumun ve onurlu bir barışın yeniden inşası için tarihsel bir imkân sunmuştur. Bu çağrı; inkârın, şiddetin ve imha politikalarının son bulması, toplumsal sorunların diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesi yönünde güçlü bir iradenin ifadesidir. Ancak gelinen aşamada, özellikle hapishanelerde uygulanan sistematik baskı ve tecrit politikaları, bu çağrının ruhuna ve toplumsal barışa dönük umutlara açıkça saldırmaktadır. Demokratik siyaseti, toplumsal muhalefeti ve barış özlemini bastırmaya yönelik bu uygulamalar; yalnızca bireyi değil, toplumu da zihinsel, sosyal ve moral açıdan çökertmeyi hedeflemektedir. Hapishaneler, bugün yalnızca mahpusları değil, toplumu ve barış umudunu hedef alan bir tecrit ve işkence politikasının mekânına dönüştürülmüştür” dedi.   ‘Etkin soruşturma yürütülmüyor’   Belirtilen işkence politikalarının en çarpıcı örneklerinden birinin Diyarbakır Kadın Kapalı CEzaevi’nde yaşandığını hatırlatan Yeter Erel Tuma, ameliyat sonrası hastanede bulunan bir kadın tutsağa, görevli jandarmalar tarafından "Bunu ortadan kaldıralım" ve "Bir gün kapıları açın da tüm teröristleri yok edelim" şeklinde tehditlerde bulunulduğunu aktardı. Bu durumun ciddi endişe yarattığını belirten Yeter Erel Tuma, “Ancak bu açık nefret suçu ve tehdit içeren sözlere rağmen etkin bir soruşturma yürütülmemiştir. Bu cezasızlık pratiği, hapishanelerde güvenlik güçlerinin sınırsız yetkiyle hareket ettiğini ve denetlenmediğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde 12 kadın siyasi tutsağa verilen 1 ay süreli ziyaretçi ve iletişim yasağı cezaları, tutsaklara yönelik sistematik baskının sürdüğünü ve kolektif cezalandırma anlayışının bir politika hâline geldi. Bu uygulamalar yalnızca kişileri değil, onların ailelerini ve toplumsal bağlarını da hedef almaktadır” ifadelerini kullandı.   ‘Kadın bedeni ve iradesi hedef alınıyor’   "Erzincan Yüksek Güvenlikli ve Kadın Hapishaneleri’nde yaşananlar da bu tabloyu tamamlamaktadır" diyen Yeter Erel Tuma, tutsaklara uydurma gerekçelerle verilen hücre cezaları ve infaz yakmalarla özgürlük hakkı keyfi biçimde gasp edildiğini ve en temel haklar sistematik biçimde ihlal edildiğini vurguladı. Yeter Erel Tuma, "rutin" adı verilen aramaların taciz boyutuna vardığını kaydetti. Yeter Erel Tuma, “Spor, kurs, sohbet gibi olanaklar kısıtlanarak tecrit koşulları her geçen gün ağırlaştırılmaktadır. Kadın tutsaklara yönelik baskılar, yalnızca siyasi kimliklerini değil, kadın bedenini ve iradesini hedef alan çok yönlü bir saldırı biçiminde sürdürülmektedir. Hapishanelerde kadınlara uygulanan sistematik şiddet, devletin erkek egemen tahakkümünü hapishane duvarlarıyla sınırlı tutmadığını açıkça ortaya koymaktadır” sözlerine yer verdi.   ‘Hapishaneler iradeyi ve direnişi yok etmenin mekanlarıdır’   7 Temmuz 2025 tarihinde Elazığ 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishane’de bir tutsağın,“rutin oda ve üst aramas" sırasında, infaz koruma memurlarının hakaret, tehdit ve fiziksel şiddetine maruz kaldığını, ardından tek kişilik hücreye götürülüp darp edildiği bilgisini paylaşan Yeter Erel Tuma, şöyle devam etti: “Tüm bu şiddete rağmen hastaneye sevki gerçekleştirilmemiş, işkenceye dair hiçbir işlem başlatılmamıştır. Görevlilerin tutsaklara yönelttiği “Süreç dışarıda var, burada süreç yok” sözleri, yalnızca hapishanelerde hukuk dışı alan yaratıldığını değil, aynı zamanda Türkiye’de hak ve özgürlüklerin sınırlarının hapishane duvarlarında durduğunu açıkça göstermektedir. Hak örgütlerinin ve insan hakları savunucularının yıllardır hazırladığı raporlarda da vurguladığı gibi, hapishaneler yalnızca bireyleri kapatmanın değil; kimliği, düşünceyi, iradeyi ve direnişi yok etmenin mekânları hâline getirilmiştir. Sistematik baskı, tecrit, hak gaspları ve işkence uygulamaları; bireyin davranışsal, düşünsel ve sosyal olarak bastırılmasına, itaat altına alınmasına yönelik politik bir kuşatmanın parçasıdır. Bu kuşatma yalnızca tutsaklara değil; topluma, barışa, direnişe ve demokratik geleceğe dönük çok yönlü bir saldırı niteliği taşımaktadır. Oysa işkence mutlak bir yasaktır.”    ‘İşkence cezasızlıkla meşrulaştırılıyor’   Anayasa’nın 17. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. ve 13. maddeleri ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri hatırlatan Yeter Erel Tuma, "Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşmesi (CAT), hiçbir istisnaya izin vermeyen bir şekilde bu yasağı güvence altına almıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da devlete; işkenceyi önleme, koruma sağlama ve etkin soruşturma yürütme yükümlülükleri yüklemektedir. Ancak bu yükümlülüklerin sistematik biçimde yerine getirilmemesi, işkencenin cezasızlıkla meşrulaştırıldığı ve kurumsallaştırıldığı bir rejimin inşa edildiğini göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, hapishaneler aynı zamanda demokrasinin ve barış iradesinin sınandığı alanlardır. Halkların özgür, eşit ve onurlu yaşam talebi; hapishanelerde uygulanan tecrit, şiddet ve inkâr politikalarıyla bastırılamaz”  ifadelerini kullandı.   Demokratik bir toplum, ancak hak ve özgürlüklerin tanındığı, insan onurunun korunduğu bir zeminde inşa edilebilir olacağının altını çizen Yeter Erel Tuma, bu temel üzerinde gerçekleşmesi gereken mevcut taleplerini şu şekilde sıraladı:   "*Hapishanelerde yaşanan işkence ve kötü muamele uygulamalarının derhal sona erdirilmesini,   *Sorumlu infaz koruma memurları ve hapishane idaresi hakkında etkin, bağımsız ve tarafsız bir soruşturma başlatılmasını,   *Tüm tutsakların sağlık, güvenlik ve temel haklarının güvence altına alınmasını,   *İnfaz yakma uygulamasının sona erdirilmesi ve idare ile gözlem kurulunun hukuki dayanaktan yoksun tahliyenin ertelenmesi kararlarının kaldırılmasını talep ediyoruz.   Hapishanelerde sürdürülen yok etme politikalarına karşı susmayacak; hukuki ve toplumsal mücadelemizi kararlılıkla yükselterek sürdüreceğiz."   'İnsanlık onuruna yaraşır şekilde bütün sistem dizayn edilmeli'   Diyarbakır Cezaevi'nde bulunan tutsak Semra Akgül’ün cezaevinde yaşadığı duruma dikkat çeken Adalet Kaya da şöyle konuştu: “Semra Akgül’ü hastaneye götüren ve kendisinin can güvenliğinden sorumlu olan kolluk kuvvetleri tarafından “Bunu ortadan kaldıralım hatta cezaevleriin açın gidelim bütün teröristleri ortadan kaldıralım” dediğini duymuş. Bu arada yatış işlemeleri yapılırken panikleyen gardiyan cezaevi yönetimine ve savcılığa gitmiş. Semra Akgül’ün anjiyo işlemi hızla yapılarak aynı gece can güvenliği alınmadan yine hızlı bir şekilde cezaevine getirildi. Bir kere burada anjiyo yapılarak tedavi tamamlanmadan hızlı bir şekilde hapisaneye getirilmesi hem fiziksel olarak hemde yaşadığı travmadan kaynaklı  psikolojik olarak hissettiklerini derinleştirmiştir bu kabul edilemez. Yaşanan süreç açısından ne kadar önemli olduğunu, cezaevleri ile ilgili bu meselenin bu tür terörize edici illegalize edici tehditlerin sabotaj girişimlerinin yaygınlaştığını diğer cezaevlerinden duyuyoruz. İçerde ya da dışarda fark etmiyor. İnsanların, insanlık onuruna yaraşır yaşama hakkına, güvenlik hakkına uygun bir şekilde bütün sistem dizayn edilmeli, reformist bir şekilde hayata geçirilmelidir."   Açıklama “Biji berxwedana zindana” ve“ Girtiyen siyasi rumeta meye” sloganları ile son buldu.