Gülistan Tara’nın direnişi yüreklerde hala diri 2025-08-22 09:05:11   Pelşin Çetinkaya   ÊLIH - İsyanıyla çıktığı direniş yolculuğunda kalemiyle hakikati akıtan Gülistan Tara, ezilen, sömürülen, katledilen halkın sesi oldu. Kendini özgürlük arayışı içerisindeki kadınların yüreğinde var eden Gülistan Tara, mücadelesiyle herkese örnek oldu.   Bir yıl önce, 23 Ağustos 2024’te, Türkiye'nin Güney Kürdistan Bölgesi’nde yer alan Silêmanî kentine bağlı Seyîdsadiq ilçesinde düzenlediği silahlı insansız hava aracı saldırısında gazeteciler Hêro Bahadîn ve Gülistan Tara yaşamını yitirdi. Katliam, uluslararası kamuoyunda geniş yankı uyandırdı; dünya basını haberi manşetlerine taşıdı, çok sayıda basın kurumu saldırıyı kınadı. Ancak tüm bu tepkilere rağmen Türkiye hakkında ne bir soruşturma başlatıldı ne de herhangi bir hukuki süreç işletildi.   Hayatını halkların hakikatini görünür kılmaya adayan Özgür Basın emekçisi Gülistan Tara, mücadele dolu yaşamı boyunca kalemini halklar için bir direniş aracı olarak kullandı. 1983 yılında Êlih’te (Batman) dünyaya gelen Gülistan Tara, ilkokuldan liseye kadar tüm eğitimini doğduğu kentte tamamladı. Erken yaşlardan itibaren haksızlığa karşı sesini yükselten, duyarlı, meraklı ve iletişim gücüne inanan kişiliğiyle çevresinde sevilen bir figür haline geldi. İletişimin çözülemeyecek hiçbir sorun bırakmayacağına inanan Gülistan Tara, sömürüye, inkâra ve yok saymaya karşı halkların sesi olmayı seçti. Demokrasi, eşitlik ve özgürlük ilkelerini rehber edinerek henüz 16 yaşındayken mücadele saflarına katıldı.   Direnişiyle birçok kişiye örnek olan Gülistan Tara’yı ablası Dicle Erdem anlattı.   ‘Gülistan’da mücadele ruhu gelişti’   Gülistan Tara’nın tüm konulara karşı duyarlı olduğunu ve bu yüzden de kendisinde mücadele ruhunun geliştiğini belirten Dicle Erdem, “Çok dürüst, iyi niyetli ve duyarlı biriydi. Hem arkadaşlarından hem de bizden bu anlamda takdir görüyordu. Meraklı ve ilgili biriydi. Biz birbirimize daha çok küçüklük zamanlarımızda tanıklık ettik. Gülistan, hem toplumsal olaylara hem de haksızlıklara karşı çok duyarlıydı. Bu anlamda maruz kaldığımız haksızlıklardan kaynaklı olarak tüm Kürt kadınlarında gelişen mücadele ruhu Gülistan’da da gelişmişti. Henüz küçük yaşlarında bile bunu hissetmişti. Okul koridorlarında bile arkadaşlarıyla bunu yaşamsallaştırmak için mücadeleye dâhil oldu. Gülistan’ın ufak da olsa bir tiyatro geçmişi vardı. Tiyatro onun için bir başkaldırı ve ses çıkarma metoduydu. Belki de bu şekilde kendini var etme yoluna girişti. Sistemin haksızlıklarını ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni anlayabilmek için kitaplar okuyordu. Kendini geliştirmek için hep okurdu” sözlerine yer verdi.   ‘Kendini var etme yolculuğuydu’   Dicle Erdem, Gülistan Tara’nın birçok direniş ve katliama tanıklık ettiğini ve bunları dünyaya duyurmaya çalıştığını aktarırken, “On çocuklu Kürt bir ailenin fertleriydik. Zor zamanlar geçirdik. Gözaltılar, cezaevi süreçleri oldu. Bunların hepsi Gülistan’da da, bizde de etkiler elbette yarattı. Mücadeleye katılmasında bunlar büyük rol oynamıştır. Bir gün geldi, Gülistan aramızdan gitti ve mücadeleye katıldı. Onun için belki de bir çıkış noktası ve kendini var etme yolculuğuydu. Onu hep uzaktan, televizyondan izledik izleyebildiğimiz ölçüde. Çok gurur vericiydi. Bir insanın, hele de bir kadının yaşantısından, belki de konforundan vazgeçip kendi var olma arayışına ve başka kadınların var olma mücadelesine tanıklık etmesi ve bunları bütün dünyaya duyurmaya çalışması bizim için çok onur vericiydi. Kobanê mücadelesine ve direnişine, Şengal katliamına tanıklık etti. Bunları tüm dünyaya duyurmaya çalıştı, çok kıymetliydi” ifadelerini kullandı.   ‘Ezilen ve sömürülen kadının yüreğinde kendini var etti’   Gülistan Tara’nın sistemin uyguladığı politikaları reddettiğini ve bu politikalara karşı direndiğini paylaşan Dicle Erdem, “Gülistan yanımızda değildi ama birçok ezilen, sömürülen kadının yüreğinde kendini var etti. Hüzünle beraber mutluluk ve onur da var bizde. Sistemin, devletin, mevcut iktidarların Kürt halkına, ezilen, sömürülen halklara dayattığı politikalar sebebiyle Gülistan böyle bir direniş yolunu seçti. Biz Kürt doğduk, Kürt’üz. Bir dilimiz, kültürümüz, geleneğimiz var. Bunu yaşamak ve yaşatmak en doğal hakkımız olmalıydı. Maalesef ki yaşamak ve yaşatmak karşılığında ölümler ve katliamlarla karşılaştık. Bu, ister istemez insanda bir kırılmaya ve mücadele alanının gelişmesine sebep oluyor. Belki de Kürt Mücadelesi, Kürt Özgürlük Hareketi, sistem bu derece baskıcı ve imha edici olmasaydı bu şekilde bir direniş göstermeyecekti. Çünkü insanlar yok edilmek istendiğinde ve yok sayıldığında, kendini var etmek ister. Bu, etkiye karşı gelişen bir tepki sonucu ortaya çıkmış bir durumdur” dedi.   ‘Mirasını sürdürmek için elimizden geleni yapıyoruz’   Dicle Erdem, son olarak şunları söyledi: “Gülistan, Kürt kadınlarının ve özgürlük arayışı içerisindeki tüm kadınların sesi oldu. Bunları haykırmak için bir an olsun kendi için, canı için şüpheye düşmeden tanıklık ettiği kadınların mücadelesini dünyaya duyurmaya çalıştı. Evet, bugün aramızda değil ama onu bugün temsil eden binlerce yoldaşı ve arkadaşı var. Ne mutlu bize ki onun mirasını sürdürmek için elimizden geleni yapıyoruz.”