
Anayasa yapımı için kadınlar alan açılmasını beklememeli!
- 09:04 14 Haziran 2025
- Güncel
Melike Aydın
İZMİR - Sivil bir anayasa için anayasa yapım süreçlerinin şeffaf ve kapsayıcı olması, ifade özgürlüğünün sağlanması gerektiğinin altını çizen Akademisyen Zeynep Ardıç, kadınların kendilerine alan açılmasını beklemeden bu alanı zorlayabileceğini ifade etti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubatta açıkladığı ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının’ ardından başlayan süreçte Türkiye’nin de yeni bir toplumsal sözleşme ve Anayasa ihtiyacına dair tartışmalar da yoğunlaşmaya başladı.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr Zeynep Ardıç sivil bir anayasa için anayasa yazım süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Anayasa yapımında öncelik usul olmalı’
Anayasa yapımında genelde esasa odaklanılsa da sivil bir anayasanın yapımında öncelikle usulün konuşulması gerektiğini belirten Zeynep Ardıç, bunun anayasanın nasıl yapıldığı, dolayısıyla usulün esası belirleyeceğini kaydetti. Sadece belli aktörlerin bir araya gelerek hazırladığı bir taslaktan demokratik bir sonuç alınamayacağını ifade eden Zeynep Ardıç “Burada ilgili bütün paydaşların buna hem siyasi parti hem sivil toplum hatta gerekirse halk, kişi grupları katılarak taleplerin belirlenmesi ve sıkıntılı olan konularda hangi düzenlemeye ihtiyaç var buna karar verilmesi ve buna uygun bir tasarının oluşturulması gerekiyor” şeklinde belirtti.
‘Anayasa yapımından önce yürütmenin yargı üzerindeki baskısı son bulmalı’
Anayasa yapımında öncelikle temel hak ve özgürlükler konusundaki sıkıntıların giderilmesi gerektiğini kaydeden Zeynep Ardıç, bunun için de ilgili maddelere dair düzenlemeler yapılabileceğini ifade etti. Zeynep Ardıç “Özellikle de hukukun üstünlüğünü yeniden tesis edecek yani yürütmenin yargı üzerindeki kurduğu mevcut tahakkümü bertaraf edebilecek düzenlemelerin yargı bağımsızlığının garanti altına alınması gerekir. Gerek TSK’nin yapısı gerek başka düzenlemeler yargının bağımsızlığını ciddi anlamda etkiliyor. Yargı bağımsızlığı olmadığı sürece dünyanın en özgürlükçü anayasasını da yapsanız bunun uygulamasında sıkıntı olacaktır. O nedenle ben Anayasa tartışmalarında yönetme daha çok odaklanılması gerektiğine inanıyorum çünkü teknokratik belli grupların veya belli sayıda kişinin oturup oluşturduğu taslaktan ilgililerden görüş alınmadan yapılan anayasadan demokrasi ya da hukuk adına hayırlı bir sonuç bekleyemeyiz” diye belirtti.
‘Sivil bir Anayasa için ifade özgürlüğü şart’
Anayasa yazımının kapsayıcı, katılımcı hesap verilebilir ve şeffaflığın olduğu bir süreçle yürütülmesi gerektiğinin altını çizen Zeynep Ardıç, sivil bir anayasa yazımı için güven artırıcı adımlarına atılması, uygun zeminin oluşturulması gerektiğini ifade etti. Türkiye’de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğünün bulunmadığını, hatta tutuklananların dahi gazetecilere dönük bir cezalandırma aracına dönüştüğünü belirten Zeynep Ardıç “Toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkının engellendiği ortamda sivil katılımcı bir anayasa yapmak olanak dışı. İnsanlar taleplerini dile getirdiklerinde herhangi bir yaptırımla karşılaşmayacağını bilmezlerse, tabi ki eleştirilerini, beklentilerini dile getirmeyeceklerdir. Bunlar üzerindeki bütün baskıların ortadan kaldırılmalı. Mevcut anayasa hakkaniyetle uygulansa daha özgür bir ortamda olurduk. Uluslararası standartlara uygun şekilde anayasanın uygulanması gerekiyor. Ki anayasa toplum sözleşmesidir, insanlar o sözleşmeden beklentilerini dile getirmesi lazım. Çünkü bir yandan da altına imzanızı atmış oluyorsunuz ve içeriğini konuşamadığınız bir toplum sözleşmesinin tarafı da olmazsınız ve bu şekilde yapılmış anayasa da sivil bir anayasa olmaz” şeklinde ifade etti.
‘Sahadaki kadınların neler talep ettiği araştırılmalı’
Çatışma süreçlerinde daha çok erkekler hayatını yitirdiği için çatışmadan asıl etkilenenlerin erkeklermiş gibi bir algı oluştuğunu dile getiren Zeynep Ardıç, oysa kadınlar ve özellikle çocukların bu süreçlerden olumsuz etkilendiğini ancak maruz kaldıkları hak ihlallerinin arka planda kaldığını ifade etti. Toplumun yarısını oluşturan kadınların taleplerine dair çalışma yapılabileceğini dile getiren Zeynep Ardıç, “Ama şuna karşıyım, siyasi partilere mensup 5-10 kadın, 5-10 hukukçu akademisyen oturup kadınların sorunları bunlar dediği bir yaklaşım sağlıklı değil. Gerçekten de sahada kadınlar bundan nasıl etkileniyor, düzelmesini istediği problemler neler? Örneğin bunların kadınlar tarafından dile getirilmesi bu kadınlara uygun platform oluşturularak beklenti ve isteklerinin dillendirilmesi, buna ilişkin proje ve program oluşturulması gerekiyor” dedi.
‘Kadınların sürece dahil olmak için ekstra çaba sarf etmesi gerekiyor’
Anayasa yapım süreçlerinde kadınların hem müzakere süreçlerine hem de sonrasındaki geçiş dönemi adaleti süreçlerine çok da dahil edilmediğini dile belirten Zeynep Ardıç, ancak kadınların kendilerine alan açılmasını beklemeden bu alanı zorlayabileceğini ifade etti. İrlanda kadın koalisyonunun çatışmanın iki tarafındaki kadınların bir araya gelerek sözünü dinlettiği örneğini hatırlatan Zeynep Ardıç, “Erkeklerin bulacağı çözüm belki de toplumun yüzde ellisini çok da anlamayan düzenlemeler olacak. Bu ülkede yaşayan çatışmanın tarafı olmasalar da bu ülkede yaşayan kadınlar bu sürece dahil olmak için keşke böyle bir çaba gösterip uğraşmak zorunda olmasalar. Toplumsal cinsiyet rolleri olmasaydı, kadınlar üzerine böyle bir tahakküm olmasaydı ve bunun için ekstra çaba göstermek zorunda olmasalardı. Ama kadınların ekstra çaba harcamaları ve sürece dahil olmaları gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘Dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcı yaklaşım ve anlamlı katılım’
Bu tür süreçlerde kapsayıcılıktan bahsedilse de genelde belli sivil toplum kuruluşları ve gruplar dikkate alınarak “sivil topluma danışılmış” gibi göstermelik durumlar yaşanabildiğini ifade eden Zeynep Ardıç, şöyle dedi: “Bazen de gerçekten onların beklentilerini dikkate alıyorlar ama onların temsiliyeti ne boyutta ona bakmak lazım. Özellikle tabandan halktan gelen taleplerin dikkate alınması gerekiyor. Genellikle de daha dezavantajlı gruplar seslerini duyurmada veya taleplerini dillendirmede çok da fazla dikkate alınmıyorlar yada buna uygun ortam bulamıyorlar. Farklı ülkelere baktığımızda pozitif ayrımcılık olarak değerlendirilecek uygulamalar oluyor. Örneğin müzakerecilerin yüzde 30-40 kadın olmak zorundadır, ya da bazı gruplara özel toplantılar yapılıyor. Ya da engellilerin kadınların ne gibi beklentisi var gibi. Sadece katılımdan da bahsetmiyoruz anlamlı bir katılımdan bahsediyoruz. Bu kişilerin talepleri hassasiyeti dikkate alındığında bunun etki doğurabilmesi gerekiyor. Öteki türlü sırf ‘sizi dinledik, söylediklerinizi dikkate almıyoruz’ dediğimizde katılımcılığın da anlamı kalmıyor. Bu süreci yürütenlerin katılım sağlaması için ciddi irade göstermesi gerekiyor.”