Geçmişin izinde, doğanın kucağında: Hilal’de bir gün 2025-06-27 09:04:14   Dilan Babat    SIRNEX - Yıkılmış taş evlerin kalıntıları arasında yürürken, geçmişin ağırlığını adımlarımda hissediyorum. Her ev, yarım kalmış bir hikayenin kapağı gibi… Rüzgarla konuşan pencereler belki de zamanın tanıklığını fısıldıyor kulağıma.   Çocukluğumdan bu yana dinlediğim hikâyeler… Zorla yerinden edilmeler, yakılan köyler, terk edilen hayatlar. Bu derin izlerin peşine düşerek, arkadaşımla yönümüzü Hilal köyüne çeviriyoruz. İlk adımı attığımda sanki yıllardır suskunluğa gömülmüş bir coğrafyanın uyanışına tanıklık ediyorum. Şirnex’in Qileban (Uludere) ilçesine bağlı Hilal beldesi, 1994 yılında “güvenlik” gerekçesiyle boşaltılmış; evleriyle, yollarıyla, hatıralarıyla birlikte sessizliğe terk edilmiş.     Taş evler hâlâ ayakta     Dağlara doğru kıvrılan yolda yürürken geçmiş zamanın kapıları usulca aralanıyor önümde. Bırakılmak zorunda kalınmış bir köy ama hâlâ canlı. Taş evlerin bir kısmı zamanın yorgunluğuna rağmen dimdik ayakta; diğerleri ise yıkılmış, toprağa karışmış. Her biri, sanki konuşmak ister gibi… O evlerden birinin kapısında duruyorum. Kapı sökülmüş, pencereleri rüzgarla konuşuyor. İçeri baktığımda bir zamanlar burada ocakların yandığını, çocuk seslerinin yankılandığını hayal ediyorum. Belki de o yankılar hâlâ duvarlarda asılı, geçmişten bugüne taşınan en derin hatıralar olarak kalacak.    Vadide yazılan yeni hikâye     1994’te buradaki yaşam, devletin zorbalığıyla susturulmuştu. Goyan aşiretine bağlı aileler; evlerini, mezarlarını, geçmişlerini geride bırakmak zorunda kalmıştı. Kimileri Mexmûr’a, kimileri Kürdistan’ın farklı kentlerine göç etmek zorunda bırakıldı. Uzun bir suskunluğun ardından köye kimse dönmemiş. Ama doğa beklemiş. Sabırla, sessizce. Şimdi vadide yeni bir hikâye yazılıyor. Kavak ağaçları göğe uzanmış, çam ormanları köyü yeniden kuşatmış. Dereler serin, su berrak. Yaz mevsimi olmasına rağmen vadinin renk cümbüşü göz kamaştırıyor: yeşilin bin bir tonu, kırmızıya çalan dağ yamaçları ve gökyüzünün maviliği… Burası adeta doğanın çizdiği bir tablo gibi. Bir derenin kenarında oturup taşlara, sulara dokunuyorum. Su geçmişin serinliğini taşıyor; rüzgâr içime anlatması güç bir huzur yayıyor. Zaman burada hem duruyor hem akıyor. Aynı anda hem geçmişe gömülüyorum hem bugünü yaşıyorum.     Hafızanın korunması   Yanımızda gelen bir amcanın anlatımlarına kulak veriyoruz. Bir zamanlar burada nasıl bir yaşam vardı, nasıl bir canlılıktı… Şimdi insanlar piknik için geliyor, doğanın sunduğu bu huzuru yaşıyor. Ama eskiyi bilmeden yeniyi yaşamak eksik kalıyor. Belki de yapılacak en iyi şey, bu coğrafyanın doğası gibi hafızasını da korumak. Çünkü burası bir zamanlar binlerce hayatın merkeziydi. Şimdi ise doğayla tarihin kucaklaştığı benzersiz bir durak.   Buradan ayrılırken içimde hem bir ağırlık hem de derin bir minnet hissi var. Hilal bana sadece bir yer göstermedi; geçmişi hatırlamanın ne kadar kıymetli olduğunu da öğretti.