
‘AİHM kararları derhal hayata geçmelidir’
- 16:21 22 Haziran 2025
- Siyaset
İSTANBUL - Tekirdağ’da partisinin il kongresinde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Kürt sorununun çözümüne ilişkin devletin atacağı adımların somut olduğuna işaret ederek AİHM kararlarının derhal hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Paritsi (DEM Parti) Tekirdağ İl Örgütü, 2'nci Olağan Kongresi’ni “Barış ve Demokratik Toplum için Örgütleniyoruz” şiarıyla Ünal Baysan Konferans Salonu'nda gerçekleştirdi. Kongreye, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın yanı sıra Barış Anneleri Meclisi üyeleri, Mezopotamya Kültür Sanat Derneği yöneticileri, din alimleri ile çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı.
Divan seçimi ve saygı duruşunun ardından başlayan kongrede DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğlları konuştu.
Halkların ve inançların bir arada yaşadığı bir kent
Konuşmasında güncel gelişmelere değinen Tülay Hatimoğulları, şunları belirtti: “Tekirdağ farklı halk ve inançların bir arada yaşadığı özel kentlerimizden biri. Romanlardan Kürtlere, Türklere Alevilere, Hristiyanlara, Ermenilere bütün halkların bir arada yaşadığı önemli bir birlikteliğe imza atmış bir çok kentimiz gibi bir kent. Ama kendi içinde de Türkiye’nin bir ucunda yer alan bir kentimiz olarak çok önemli ve anlamlı. Tam da bizlerin sistem olarak tesis etmeye çalıştığımız ortak yaşamın ta kendisi. Bir arada yaşamak. Dilimiz, dinimiz, rengimiz ne olursa olsun, hangi inanca sahip olursak olalım. Yaşadığımız kentlerimizde, ülkemizde ortak coğrafyamızda beraber ve eşitlik, kardeşlik hukuku içerisinde yaşamak içindir bütün mücadelemiz. Yine Tekirdağ çok önemli bir işçi kenti. Bir işçi ve sanayi kenti olmasına rağmen halkın yaklaşık yüzde 70’i asgari ücretle geçiniyor. Asgari ücretin bugün hiçbir şeye yetmediğini çok iyi biliyoruz. Açlık ve yoksulluk sınırının adeta tırmanışta olduğu bir dönemde Türkiye’de, asgari ücrete ara zam yapılması konusunu bu iktidar pazarlık konusu haline getirmiş. Buradan Türkiye’nin önemli işçi kentinden iktidara sesleniyoruz; asgari ücretin ara zammı mutlaka ama mutlaka yapılmalıdır. Bir sene içerisinde kiralar yüzde 80 oranında arttı. Geçen sene 10 bin TL’ye oturuyorsanız şimdi 18 bin TL ödemek zorundasınız kiraya. Bu kadar ciddi bir artış var. Oysa bu artışı karşılayacak hayat pahalılığına cevap olacak bir ücrete sahip değil işçi ve emekçi kardeşlerimiz. Türkiye’de 50 milyona yakın insan açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamak durumundadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı
Tekirdağ, su hakkı, kent hakkı, insan hakkı ve emeğin hakkı için mücadele eden ve mücadelesini daha da büyütmesi gereken bir kent. Süleyman Paşa’nın parlak ışıkları, Ergene’nin çamurunu gizleyemez. Tekirdağ’ın her mahallesi her sokağı eşit bir şekilde temiz sudan faydalanmak, temiz sokaklarda yaşamak hakkına sahiptir. Ama ne yazık ki Tekirdağ’da olduğu gibi sanayinin geliştiği bölgelerde her şey zehirleniyor. Kapitalist sistem sadece emeğimizi ve alınterimizi sömürmüyor. Kapitalist ve sermaye merkezli sistem, sadece bizi açlığa mahkum etmiyor. Ayrıca kirli bir suya, havaya sahip olmamıza sebep oluyor. Soluduğumuz havalardan her gün hastalanmamıza sebep olduklarını görüyoruz. Salonda da salona gelmeden önce de dışarıda görüştüğümüz çok sayıda arkadaşımızın merak ettiği sorular var; ‘Süreç ne durumda? Kürt sorununun barışçıl çözümü için bir yol alındı mı, alınıyor mu?’ Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’ta yapmış olduğu ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrı’sının akabinde biliyorsunuz PKK Kongresi’ni gerçekleştirdi. Bir fesih kararı aldı. Önümüzdeki süreçte Türkiye demokratikleştikçe, süreç de hukuki ve yasal zeminde yol alındıkça silahsızlanma sürecinin de hızlanacağına dair açıklamaları oldu. Bugün Türkiye ve Ortadoğu’nun en temel gündemlerinden birisi bu. Dilim döndükçe de bu sorulara yanıt vermeye çalışacağım. Sayın Öcalan ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı gerçekleştirdiği zaman şunu ifade etti; ‘Bu çağrı Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için ama bu çağrı Türkiye’nin tamamının demokratikleşmesi için. Eşit yurttaşlık hakkı için.’
Diyor ki her halk ve inanç kendi öz örgütlenmesini sağlamalıdır. Her cins, başta kadınlar olmak üzere kendi örgütlenmesini sağlamalıdır. Aleviler kendi örgütlenmesini sağlamalıdır. Mütedeyyinler demokratik bir İslam çizgisinin yaşam bulması için kendi öz örgütlenmesini sağlamalıdır. Özellikle Ortadoğu’da IŞİD, El Nusra, Nijeryada Boko Haram gibi örgütlerin neler yaptığını biliyorsunuz. Bunlar siyasal İslam kisvesinin arkasına saklanarak kadın katliamları gerçekleştirdi. Çocukları katlettiler. Sünni, Alevi, Hıristiyan, Dürzi ayrımı yapmadan herkesi katlettiler. Bu nedenle özellikle demokratik zeminde gerçekten eşitlikçi insanı yaradandan ötürü seven bir anlayışı İslamiyet’in bu şekilde varlık göstermesine özel olarak önem veriyor. Demokratik toplumun bir yolunun da buradan geçtiğini özellikle altını çizmek isterim.
Jin jiyan azadî çizgisi hakim olacak
Sayın Öcalan demokratik toplumdan en önemli kasıtlarından biri kadınların özgün örgütlenmesinin güçlü bir şekilde ilerletilmesidir. Biz biliyoruz ki hem Türkiye kadın hareketi hem Kürt kadın hareketi, mevcut örgütlenmelerin içinde ittifaklarını sağlamlaştırmalıdır. Orta Doğu coğrafyasında kadın özgürlüğüne ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu açıdan Kürt kadınların Rojava topraklarında büyüttükleri ve bütün dünyaya mal ettikleri ‘jin jiyan azadî’ çizgisi hakim olacak mutlaka ama mutlaka hakim olacak.
Türkiye AİHM kararlarını hayata geçirmeli
Bu süreçle ilgili başlarken de ifade ettim merak edilen birçok konu var. Basınla buluşma gerçekleştirdik. Sayın Öcalan’ın çağrısından sonra PKK’nin kongresini gerçekleştirmesinden sonra bu sürecin çok daha hızlanmasını bekliyoruz. Hızlanmalı da. Bu konuda atılacak adımlar var. Bu adımları çoğu kürsüde ve yerde ifade ettik. Türkiye’de bütün siyasi partilerle parlamentoda temsili olan, olmayan sol, sosyalist kesimlerle inanç örgütleriyle çok sayıda görüşme gerçekleştirdik. Sayısız halk toplantıları ve ev ziyaretleri gerçekleştiriyoruz. Bu süreçte özellikle toplum olarak ne yapmamız gerektiği konusunu konuşuyoruz. Ama ikinci bir başlığımız da elbette iktidar ve devletin atması gereken adımlardır. Bu adımlar çok somuttur. Cezaevleri çok sayıda siyasi mahpusun dolup taştığı bir yer. Cezaevlerindeki siyasi mahpuslar serbest kalmalıdır. AİHM kararları, Gezi tutuklularının hepsini kapsıyor. Bir diğer AİHM kararı sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın içinde olduğu Kobanê Kumpas Davası’nda yargılanan bütün yoldaşlarımızı kapsıyor. AİHM kararları acilen hayata geçmelidir. AİHM kararlarının hayata geçmemesinin hiçbir yasal gerekçesi yok. Bu karar hayata geçirilmeyerek bir suç işleniyor. Çünkü Türkiye’nin, taraf bir ülke olarak AİHM’in aldığı kararları harfiyen yerine getirmesi gerekiyor. Bu vesileyle sevgili Figen Yüksekdağ, Leyla Güven, Ayşe Gökkan Semra Güzel ve Selahattin Demirtaş şahsında cezaevinde bulunan bütün tutsaklara selam ve sevgilerimizi gönderiyorum.
Örgütlü mücadelemizi arttıracağız
Atılması gereken adımlar konusunda çok adım var. Demokratikleşme, barışın olmazsa olmazıdır. Bunlar birbirine adeta yapışık iki kavramdır. Barış olacaksa demokrasi olmalıdır. Demokrasi oldukça barış zaten kendini inşa eder. Bugün Türkiye’de demokratikleşmeye dönük atılan somut adımlar var mıdır? Hayır yok. Bunun için daha fazla örgütlenmeli ve çalışmak durumundayız. DEM Parti olarak kongrelerimizde olsun, halk buluşmalarında olsun şu vurgunun altını özel olarak çiziyoruz; bu görüşmeler devam ediyor diye sanmayın ki bir masa etrafında bir protokol imzalanmış ve her şey saat gibi akacak. Hayır öyle değil bu süreç. Bu süreç tam tersine Sayın Öcalan’ın da ifade ettiği gibi barışı bu kadar konuştuğumuz bir dönemde her kesimin barışa bu kadar olumlu yaklaştığı bir dönemde sorumluluğumuz artıyor. Sayın Öcalan’ın çağrısının Çin’den tutun da Suudi Arabistan’a kadar Latin Amerika ülkelerine kadar her kesimden destek geldi mi geldi. Türkiye’de ana muhalefet başta olmak üzere muhalefetin bütün kesimleriyle görüşmeler yaptık. Hepsinden barış konusunda olumlu mesajlar geldi mi geldi. O halde bu zeminin güçlenmesi için örgütlü mücadelemizi daha çok arttıracağız. Bugün çektiği acılara rağmen ‘barış’ demekten asla vazgeçmeyen beyaz tülbentli Barış Anneleri’ne çok şey borçluyuz. Bugün Tekirdağ’da, Türkiye’nin dört bir yanında asker annesi ile gerilla annesinin el ele tutuşarak barışın inşa edilebileceğini göstereceği bir zemin. Diyoruz ki akan kan dursun.
Orta Doğu’yu yeniden dizayn etme savaşı
Değerli arkadaşlar bugün kongremizi gerçekleştirirken ne yazık ki İsrail-İran savaşı iki haftayı tamamlamak üzere ve dün haberlerde ABD’nin de bir müdahalesi olacağı söylentisi vardı ve ABD, İran’da üç farklı merkezi bombaladığı haberiyle güne uyandık. Bu savaş çocuk oyuncağı değil. Bu savaş asla halkların savaşı değil, bu savaş emperyalist güçlerin Orta Doğu’da tahakküm kurmaya çalıştıkları bir savaştır. Bu savaş, yüz yıl önce Orta Doğu coğrafyasını şekillendirenlerin yeniden bölgeyi dizayn etme savaşıdır. Şayet savaş gittikçe derinleşir ve gittikçe yaygınlaşırsa bu savaş birinci ve ikinci dünya savaşından çok daha büyük tehlikelere gebe. Çünkü o zaman nükleer ve biyolojik silahlar bu kadar gelişmemişti. Çünkü siber savaş yöntemleri o zaman bu kadar güçlü değildi. Ama şimdi bütün bu tehlikelerle karşı karşıyayız. Bugün ‘nükleer tesisler vuruldu’ deniyor. Bir nükleer sızıntı olursa ne olacak? Orada yaşam bitecek, hiçbir canlı yaşamını sürdüremeyecek, on yıllar boyunca boy veremeyecek.
İran-İsrail savaşı derhal durmalıdır
Kongremizden bir kez daha çağrı yapmak istiyoruz; İran-İsrail savaşı derhal durmalıdır. BM başta olmak üzere her kesimin aktif görev alması şarttır. Bu çocuk oyuncağı değildir. Yeni bir Çernobil’i bu dünya kaldırmaz. Yeni bir Çernobil hatta daha da tehlikesi gündemde. Bu ciddiyetle ele almak ve yaklaşmak gerekiyor. Ama ne yazık ki dünyayı yöneten liderlere baktığımızda her biri kendinden menkul bir akılla emperyalist sistemin yürütücüsü ve yepyeni bir dünya düzenini kurmaya çalışan bir akılla, halkları, insanları ve insanlığı yok etmeyi göze almış durumda. Bunu kabul etmek mümkün değil. O yüzden kongremizden barış sesinin çok yüksek çıkmasını istiyoruz. Bölge barışı için, Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl çözümü, Türkiye, Ortadoğu barışı için İsrail-İran savaşının bitmesi için barış diyoruz. Barışı bir kez daha alkış ve zılgıtlarımızla buradan tüm dünya duysun.
Her şeye rağmen barış olacak
Türkiye’de de yeni değişimler oluyor ve olacak. Sayın Öcalan’ın çağrısı, PKK’nin kongresini gerçekleştirmesi. Bunun tüm siyasi yapılara etkisi olacaktır. Sağdan sola, milliyetçisinden her kesimden insanlarda şapkayı önüne koyacak ve kendini yeniden değerlendirmeye tabii tutacak. Bizler kongrelerimizde bunları yapmaya çalışıyoruz. Barışı, eşitliği ve adaleti örgütlenmek dışında bir seçeceğimiz yok. Bir mesajımız da ‘barış olmaz’ diyenlere olsun. Bu ülkede her şeye rağmen barış olacak. Bu ülkede her şeye rağmen karşıtlıklara, zıtlıklara, ayak oyunlarına ve aldatmacalara karşı öyle büyük bir irade ortaya koyacağız ki barışı bu topraklarda mutlaka ama mutlaka tesis edeceğiz. Bu duygu ve düşünce ile kongremizi kutluyorum. Yeni seçilecek arkadaşlara başarılar diliyorum.”