‘Analar Çalıştayı’nda katliamlara karşı sessizliğe tepki

  • 15:55 19 Temmuz 2025
  • Güncel
DÊRSIM – “Analar Çalıştayı”nda,  Suriye’de Alevi ve Dürzilere yönelik saldırılara dikkat çekilerek, savaşın değil barışın istendiği vurgulandı. Yazar Nesrin Akgül, katliama karşı sessizliği eleştirerek, “Barışa söz kurmak bizim sorumluluğumuzdur” dedi.
 
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Kadın Meclisi’, “Hakikat Ana Yoludur” şiarıyla Dêrsim’de düzenlediği “Analar Çalıştayı” konuşmalarla devam ediyor.
 
Çalıştayın ikinci oturumda ilk olarak analar deyiş okudu. Deyiş okuyan DAD Semsûr Şube Eşbaşkanı Melek Ruşen, “Kadınlar bu yolu aydınlatacak. Kadınlar bu yolun öncüsüdür. Ananlarımızın çocuklarına yolu çok doğru bir şekilde göstermesi gerekiyor” dedi.
 
Demokratik Alevi Kadınlar Birliği mesajı
 
Demokratik Alevi Kadınlar Birliği’nin mesajını ise Meryem Can okudu. Mesajda şu ifadelere yer verildi: “Bugün burada bir araya gelişimiz, sadece bir çalıştayın değil, kadim bir hafızanın, bastırılmış bir hakikatin, kadın yüzlü bir yolun yeniden konuşulmasıdır. Bu bir başlangıç değil, yüzyıllardır süren bir direnişin, bir varoluş mücadelesinin devamıdır. Bizler, Raa ya da Rêya Heq inancına gönül vermiş canlar olarak biliriz ki; kadın bu yolun eşi, yarısı, rehberi ve özüdür. Doğumla varoluşu ispatlanan Hakk, kadının bedeninde ve ruhunda tecelli etmiştir. Bu yüzden bizde kadın sadece ‘kadın’ değil, Ana'dır, Şifadır, Yoldur, Hak'tır. Alevilikte Can hukuku, kadını ve erkeği değil, canı esas alır. Cinsiyet değil, kemalet ölçülür. Yol erkânında herkes kendi gerçeğiyle, kendi sözüyle duruşuyla vardır. Ne yazık ki bu yolun kendisi hakikatten sapmamış olsa da, bizleri çevreleyen dünya - erkek egemen sistem - kadını değersizleştirmiş, görünmez kılmış, tarih sahnesinden silmek istemiştir. 
 
Ancak biz biliyoruz ki; tarihten silinen kadınlar aslında sildikleri tarihin ta kendisidir. Ve Pir döşeğinden indirilen analar, sadece bir makamdaki kadınlar değil, bir inancın ruhudur. Ocak örgütlenmesinin özünde kadın vardı. Her ocağın kalbinde bir Ana Mürşid vardı. Bugün bu silinmişliği konuşmak, yüzleşmek ve yeniden inşa etmek için buradayız. Alevilikte şifa, doğa ve ekolojik yaşam, kadının bilgeliğiyle bir bütündür. Kadının sezgisi, doğanın ritmiyle uyumlu çalışır. O yüzden bizde kadına ‘tabip’ denmiş, ‘şifacı’ denmiş. Bugün, iklim krizinden sosyal çöküşlere kadar her alanda kadının sesi susturulmuşken, Alevi kadınlarının bu alanlara dair yeniden söz alması hayati bir görevdir. 
 
Değerli canlar, Derneklerde, Cemevlerinde, siyasal ve toplumsal örgütlenmelerde Alevi kadınlar ya görünmez kılındı ya da biçimlendirilerek bu alanlardan dışlandı. Artık bu suskunluk zincirlerini kırma zamanı. Yol, cinsiyetçi kalıplarla değil, rızalıkla ve eşitlikle yürünür. Bugün ayrıca Jineoloji perspektifinden, yani kadın bilimiyle, inancımıza bakma cesaretini de gösteriyoruz. Erkekleştirilmek istenen bir tarihin arka planında, ana tanrıça kültüründen günümüze süzülen kadın direnişleri vardır. O direnişler bizim mayamızdır. Onlardır bizi ayakta tutan. Alevilik, sadece inanç değil, bir toplumsallıktır. Rıza toplumu, zora değil, gönüle dayanır. Bu toplumu yeniden kurmak istiyorsak, kadınları sadece dahil etmek değil, öncülüğünü kabul etmek zorundayız. Ana/Kadın kemaletiyle Ocak kültürünü yeniden inşa etmek, bizim hem tarihsel hem de vicdani görevimizdir. Bugün burada, "kaybedilen hakikati" yeniden kazanmak, yalnızca kadınların değil, hepimizin kurtuluşu için elzemdir. Yol, erkân, rıza ve aşk ile yürünür. Yolumuzun öncüsü kadınlar ise, bizim hem aynalarımız, hem ışığımızdır. Bu çalıştayda konuşacağımız her tema, sadece birer konu başlığı değil; aynı zamanda yüzleşmemiz gereken, yeniden bağ kurmamız gereken birer yaradır, birer hakikattir. Bu yolda sözü olan, derdi olan, sözüyle dertleşen her cana aşk olsun. Var olun, yol olun, hak ile kalın.”
 
‘Ana Fatma’nın aşkıyla söze başlıyorum’
 
İkinci oturumda ise Nebat Çelik’in moderatörlüğünde “Ocak örgütlenmesi ve ana mürşidliği” başlığı üzerine Kureyşan Ocağı’ndan Fethiye Yıldırım konuştu. Fethiye Yıldırım, Alevi inancındaki ocak kavramının tarihsel, felsefi ve toplumsal kökenlerini kadın ekseninde anlattı.
 
Konuşmasına duygusal bir tonla giriş yapan Fethiye Yıldırım, “Sayfalarca yazsak bu yolun sözünü bitiremeyiz ama burada can cana gelince sözler yetersiz kalıyor. Hızır’ın, Düzgün Baba’nın, Ana Fatma’nın aşkıyla konuşuyorum” diyerek sözlerine başladı.
 
‘Doğum, Hakk’ın ispatıdır’
 
Kadın ve doğumun Alevi inancındaki merkezi rolüne dikkat çeken Fethiye Yıldırım, “Hak, doğumla kendini ispatladı. Yerde, gökte aramayın, Hak o güzel kanaldan geçerek geldi. Doğumla görünür oldu” ifadelerini kullandı.
 
Alevi inancında evrenin oluşumunu da doğum ve ikrar kavramlarıyla açıklayan Fethiye Yıldırım, “Evren dört ana sırla hava, su, ateş, toprakla oluştu. Beşinci sır kadın, yani anadır. Bu varoluş, rızalık ve ikrarlıkla mümkündür. Çünkü olmayan bir şeyden varlık çıkmaz” diyerek inanç sisteminin kadim felsefesine dikkat çekti.
 
‘Ocak, üç taşın üzerine yakılan Hakk’ın Nar’ıdır’
 
“Alevilikte ocak, bir yer değil, bir anlam” diyen Fethiye Yıldırım devamında, “Ocak sonradan toplumumuza girmiş değildir; ocak, kadının üç taşı birleştirip Hakk’ın ateşini yaktığı yerdir. Orası ocaktır. İlk ziyaretimiz ocağa olur. Ocak, kadınla başlar; onu yakandır, lokmayı pişirendir, doğurandır” dedi. Konuşmasında kendi kıyafetinin ve taşıdığı sembollerin de birer anlam taşıdığını belirten Fethiye Yıldırım, her detayın Alevi inancında birer nişane olduğunun altını çizdi.
 
‘O yolun delili de ışıktır’
 
Fethiye Yıldırım, Alevi toplumunun bireylere ya da makamlara değil, yola bağlı olduğunu vurgulayarak, “Biz kimseye hizmet etmeyiz, kul olmayız. Yalnızca Ra Hakk’a, Hakk’ın yoluna hizmet ederiz. O yolun delili de ışıktır. Bizim sırladıklarımız ışıktır” şeklinde konuştu. Toplum içindeki ikrarlık ve rızalık ilişkilerine de değinen Fethiye Yıldırım, bu bağların sadece ritüel değil, aynı zamanda toplumsal adaletin de temeli olduğunu kaydetti. 
 
‘Ana dönüştüren özne durumunda’
 
Ardından konuşan Celile Babaoğlu, “Bizler biliyoruz ki tek bir acımız ve sevincimiz ve toprağımız yok. Kadınlar öğretici oldu her zaman. Ezidi katliamının da yıl dönümü. Ezidi ve Alevilikte kadın bilgeliği kutsal bir noktada. Kadın eliyle dünyada öz savunma meşrulaştırıldı. Tüm dünyada ‘Jin Jiyan Azadî’ yaşamsallaştırıldı. Birçok ortak noktalarımız var. Biz kadınlar sadece ana değil, değiştiren ve dönüştüren özne durumundayız. Siz vardınız konuştunuz, biz varız sizi anlatıyoruz” sözlerini kullandı. 
 
‘İnancımız ne kitaplara ne de günlere sığar’
 
Burada olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen Derviş Cemal Ocağı evladı Firaz Yalvaç, “Hak meydanını bizlere açan canlara çok teşekkür ediyorum, emekleri Hak için olsun. Yolumuzun güzelliklerini bugün birçok candan duydum. İnancımız ne kitaplara ne de günlere sığar. Yolumuzda hiçbir sorun yok sorun yaşadığımız zamanda ve insanlarda. Ancak ne yazık ki asimilasyon bizleri yolumuzdan çok uzaklaştırmış” dedi. 
 
Verilen aranın ardından çalıştay,  üçüncü oturumla devam etti.
 
‘Analar olarak barışı yeniden inşa edebiliriz’
 
Üçüncü oturumda da Melek Ruşen’in moderatörlüğünde “Jineoloji-Kadın Bilimi Perspektifi ile Aleviliğe Bakmak” konulu başlığı üzerine yazar Nesrin Akgül konuştu.
 
Konuşmasına mekanın ve zamanın önemine dikkat çekerek başlayan Nesrin Akgül, Dêrsim’in tarihsel belleğine ve kadınların bu bellekteki yerine vurgu yaptı. Nesrin Akgül, “Bu mekanın büyük bir hafızası var. Büyük direnişlere, büyük yaratımlara tanıklık etti. Aynı zamanda terteleyle bir soykırıma uğradı ama hâlâ ayakta duruyor. Hâlâ diz çökmedik. Bu da size dert olsun diyen bir geleneğin devamcısıyız” sözleriyle mekânın direniş kimliğine işaret etti.
 
‘Analık bir makamdır’
 
Nesrin Akgül, analık kültürünün toplumsal barışın temeli olduğunu vurgulayarak, “Kadınlar ve analar olarak bu topraklarda barışı yeniden inşa edebiliriz. Analık hukuku, her şeyden önce barışla niyaz ederek bir araya gelmeyi gerektiriyor” dedi. Geçmişin izinde yeni bir hafıza oluşturmanın kadınlarla mümkün olacağını vurgulayan Nesrin Akgül, “Analık bir makamdır. Bu makamı var eden şey, toplumsal sorunlara öncülük etmesi ve sözüyle güç olmasıdır. Bu gücü yeniden toplumsal yaşamın öncüsü kılmak zorundayız” diye belirtti. 
 
Alevilere yönelik saldırılara dikkat çekildi
 
Konuşmasında Rojava’da HTŞ’nin Alevi ve Dürzilere yönelik saldırılarına da yer veren Nesrin Akgül, HTŞ grupların saldırıları sonucu yaşanan katliama işaret eden Nesrin Akgül, “Orada kadınlar ve çocuklar kaçırılıyor, öldürülüyor. İki yaşındaki bir çocuğun katledildiğine tanıklık ettik. Bu bir soykırımdır ve çok yakınımızda yaşanıyor” diyerek katliama karşı sesin yükselmemesini eleştirdi. Nesrin Akgül, geçmişte Dêrsim’de yaşanan katliam süreci ile günümüzde Suriye’de yaşananlar arasında bağ kurarak, Alevi topluluklarının hâlâ tehdit altında olduğunu hatırlatarak, “Bizler burada bu hafızanın dirilen bir topluluğuyuz. Ama yanı başımızdaki Alevilere yapılan soykırıma da ses olmak zorundayız” ifadeleriyle çağrısını yineledi.
 
‘Diz çökmedik’
 
Nesrin Akgül, Dêrsim’in direniş geleneğini ve yaşanmış büyük acılara rağmen ayakta kalma iradesini vurguladı. Nesrin Akgül, “Bu mekanın büyük bir hafızası var. Direnmiş, yaratmış ve büyük bir soykırıma rağmen hâlâ ayakta duruyor. Diz çökmedik, bu da size dert olsun diyen bir geleneğin devamcılarıyız” diye konuştu.
 
Kadınların toplumsal barışın kurucusu rolünü hatırlatan Nesrin Akgül, “Analık hukuku, barışı niyaz ederek bir araya gelmeyi gerektiriyor. Kadınlar ve analar olarak bu topraklarda barışı yeniden inşa edebiliriz” ifadelerini kullandı.
 
‘Sorumluluğumuz var’
 
Suriye’de Arap Alevilerine yönelik gerçekleşen katliamlarına değinen Nesrin Akgül, “Bugün Suriye’de yaşanan, yarın bizim yaşayacaklarımıza kapı aralayabilir. Bu çok yakın bir hafıza. Tehlike hâlâ geçmedi. Siyasal iktidar bizi bu tehditle yüz yüze bırakıyor. Bu da bizim sorumluluğumuzdur” sözleriyle çağrıda bulundu.
 
Nesrin Akgül, Rojava Devrimi’nin yıldönümüne de atıfta bulunarak, devrimin demokratik toplum inşası hedefiyle başlatıldığını hatırlatarak, “Bugün 19 Temmuz Rojava Devrimi’nin 13’üncü yıldönümü. Bu devrim, katliamların önüne geçmek için demokratik ulusun inşasıyla başladı. Alevi katliamlarına karşı çözümün adresi de budur” dedi.
 
‘Barışa söz kurmak bizim sorumluluğumuzdur’
 
Yeni dönemin savaşın ardından barışa duyulan özlemle şekillendiğini belirten Nesrin Akgül, “Barış için neler yapmamız gerektiğini kendi içimizde tartışmalıyız. Barışa söz olmak, söz kurmak, bu inancı ve dirayeti dile getirmeliyiz. Yeni dönemde biz de söz gücü olalım” dedi.
 
Çalıştayın üçüncü oturumunda ara verildi.