Nesilden nesile süren Bêrîvanlık engel tanımıyor

  • 09:01 3 Ağustos 2025
  • Yaşam
Memihan Zeydan
 
WAN - Yayla yasakları ve engellemelere rağmen asırlık kültürlerini yaratıcılıklarıyla nesilden nesile aktararak yaşatan Bêrivanlar yaşamlarını  “Kendi koyunlarımızı memelerinden tanırız. Koyunlar da bizi sesimizden tanır. Beraber gelip gidelim, bir arada olalım diye de yardımlaşıyoruz. Bazen halaylar çekip, şarkılarda söylüyoruz” sözleri ile anlatıyor.
 
Kültürel mirasın taşıyıcıları bêrîvanlar
 
Geçmiş dönemlerde birçok bölgede baharın gelmesi ve havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte Mayıs ayından Ağustos ayına kadar kadınlar, köylerden yaylara gider çadırlarını kurar aylarca yaylalarda kalarak, koyunlarını sağar, elde ettikleri süt, tereyağı, yoğurt ve peynir gibi hayvansal ürünler üretirdi. Havaların soğumaya başladığı sonbaharla birlikte ise bêrîvanlar, koyun sağma sezonunun kapanmasıyla tekrar köylerine dönerdi. Daha sonra birçok bölgede yayla yasaklarının başlamasıyla bêrîvanlar aynı gün dönecek şekilde atlarla yaylalara gitmeye başladı. Birçok bölgede bêrîvanlar aylarını yaylalarda geçiremezken, Serhad bölgesinde de günü birlik yaylalara gitmeyi sürdürüyorlar. Gelinen aşamada “özel güvenlik bölgesi” ilan edilen birçok yaylanın tel örgülerle çevrilmesiyle bêrîvanların birçok bölgeye yaylaya gidişi de yasaklanmış oldu. Asırlık emeğin yasaklarla yok olmasına karşı alternatif üreten bêrîvanlar, köy merkezlerine uzak alanlarda bêrîvanlık yapmayı sürdürerek kültürü yaşatmakta ısrar ediyor. 
 
Kadın eksenli komünal toplum ruhu 
 
Wan’ın Elbak (Başkale) ilçesine bağlı Xaşkan (Esenyanmaç) ve Kervanês (Oğulveren) köylerindeki bêrîvanlar, kültürel mirasın sürdürücüleri olarak büyük bir keyifle kendilerine aktarılan kültürü sürdürüyorlar. Kervanêsli kadınlar bir dağ yamacında, Xaşkanlı kadınlar ise bir dere kenarında asırlık kültürü devam ettiriyor. Aralarında üç yıldır bêrîvanlık yaparak kültürü öğrenmeye çalışan da var 60 yıldır yaparak işin ehli olan da. En gencinden en yaşlısına kadar tüm kadınlar, emeklerinin doğurduğu mutluluktan bahsederek, bêrîvanlığın önemine işaret ediyor. Bizler de keyifli yolculukta bêrîvanlara eşlik ederek kültürlerini tanımaya çalışıyoruz. 
 
 
Doğa ile bütünleşen bêrîvanların yüzünden gülümsemesi ise hiç eksilmiyor. Aralarında komünal bir çalışma oluşturan bêrîvanlardan az koyunu olan sofraya beraber oturmak için çok koyunu olana yardım ediyor. Bu durum da kadın ve doğa arasındaki tarihsel bağı komünal toplum ruhuyla bir kez daha gözler önüne seriyor. 
 
Mayıs ayından Ağustos ayına kadar devam eden süt sağma sürecinin kendileri için bir keyif olduğunu sık sık vurgulayan kadınlar, “Bêrîvanlık bizim için düğün gibi, piknik gibi eğlenceli” diyor. Kadınlar bir arada olmanın keyifli ve kıymetli olduğunu da sık sık dile getiriyor. Yayla yollarının araçla gitmek için bile pek elverişli olmayıp yoruculuğunu düşünürken, kadınların hiçbirinin yorgunluktan bahsetmemesi asırlık kültürle kurdukları bağın göstergesiydi. Bu kültürü devam ettiren, orada var ettikleri kolektif yaşamın yaratıcısı olan kadınlar, eski zamanlara duydukları özlemden bahsederek bêrîvanlığı anlatmaya başladılar.
 
‘Eskiden şimdiki kadar eziyet çekmiyorduk’
 
Elbak’ın Xaşkan köyünde yaşayan 70 yaşındaki Feleknaz Yıldız 14 yaşından beri bêrîvanlık yapıyor. Eskiden çadırlarla gelindiğini ve aylarca yaylada kalındığını belirten Feleknaz Yıldız, süt için makinalar kullanıldığını, eskiden bu kadar zahmetli olmadığını söyledi. Feleknaz Yıldız, “Bugün eziyet halini aldı. Koyunlar elimizin altında değil, yaylalara gidemiyoruz. Genelde köydeyiz eskisi gibi çadırlarda kalmıyoruz. Eskiden şimdi çektiğimiz kadar eziyet çekmiyorduk. Süt için makinalar vardı, sütten yağ yapıyorduk. Artık sadece peynir yapabiliyoruz” diyor.
 
‘Sadece suya para vermiyoruz’
 
Bêrîvanlığın güzel olduğunu ifade eden Feleknaz Yıldız, insanın elinden geldiği kadar çalışması gerektiğini vurguladı. 70 yaşına geldiğini belirten Feleknaz Yıldız, sohbaharda koyunlarını satacağını yaşından ve yasaklardan dolayı artık bêrîvanlık yapamadığını kaydetti. Feleknaz Yıldız, eski zamanları ise şöyle anlatıyor: “Eskiden yaylalara giderdik atlarla, ayda yılda bir araçla gidilirdi. Eskiden araç yolu bile vardı şimdi yürümek için bile yol yok. Geçen seneye kadar atlarla yaylalara gidiyorduk. Yasaktan dolayı  bu yıl mecburen ovalarda kaldık. Buraya gelmek için de araç tutuyoruz o da çok pahalı. Öyle bir hal aldı ki sadece suya para vermiyoruz. Eskisi gibi değil hiçbir şey. Eskiden koyun kırpma yapılırdı artık o da yok.”
 
‘Birçok koyun sahibini sesinden tanır’
 
Feleknaz Yıldız, bir koyunun bile onun için çok şey ifade ettiğine vurgu yaparak, kendilerinin koyuna koyunun ise kendilerine verdiği emeğe dikkat çekerek “Koyun güzeldir. Biz onlara emek veriyoruz onlar da bize veriyorlar. İyi bakmazsak, doyurmazsak vebali bizedir. Aramızda güçlü bir iletişim de var. Birçoğu sahibinin sesini tanır. Nasıl biz onları tanıyorsak onlar da bizi öyle tanıyor. Onlara da evladımızmış gibi yaklaşıyoruz. Koyun olmazsa hayatımızı idame ettirmemiz zorlaşır. Sütü, peyniri hepsini almak zorunda kalırız. Aslında satmak istemiyorum ama artık yapamıyorum. Satarsam kış boyunca koyunlarım için ağlayacağım” diyor.
 
‘Bizim için bir düğüne bir pikniğe gitmek gibi’
 
Koyun sağmaya gelmediği zaman sıkıldığını söyleyen Feleknaz Yıldız, koyunla aralarındaki bağa işaret ediyor. Elde ettiği sütle peynir ve yoğurt yamaktan keyif aldığını belirten Feleknaz Yıldız, eve gittiği zaman bunaldığını dile getiriyor ve ekliyor: “Buraya koyunların yanına gelmeyi seviyorum. Buraya gelmek bizim için bir düğüne bir pikniğe gitmek gibi geliyor. Keyif alıyoruz, bize zor gelmiyor. İçimizden birinin özel bir işi varsa yardım olsun diye onların koyunlarını da sağıyoruz, yardımlaşıyoruz. Beraber gelip gidelim, bir arada olalım diye de yardımlaşıyoruz. Bazen halaylar çekip, şarkılarda söylüyoruz.” 
 
 
30 yıllık emek
 
Azize Karataş ise Elbak’ın Kervanês köyünden ve 30 yıldır bêrîvanlık yapıyor. Sabahın erken saatlerinde ev işlerini hallettikten sonra bêrîye geldiğini ifade eden Azize Karataş, sütlerini sağıp süzdükten sonra köye döndüklerinde peynir yapımına başladıklarını söylüyor. Azize Karataş, eskiden yürüyerek gelip gittiklerini şimdi ise araçlarla ulaşım sağladıklarını belirtiyor. Koyunlarla aralarındaki bağı da Azize Karataş şöyle anlatıyor: “Kendi koyunlarımızı memelerinden tanırız. Bazıları da işaretler koyar kendi koyunlarına öyle tanır. Koyunlar da bizi sesimizden tanır. Çocukluktan bu yaşa kadar işimiz bu olmuş. Hayatımızı bêrîvanlık üzerinden sürdürüyoruz. O da olmazsa hayatımızı idame ettiremeyiz. Biz de bununla yaşıyoruz başka bir şeyimiz yok. Bêrîvanlık olmazsa yapacak bir şey kalmıyor.”
 
‘Her gün o tehlikeli yollardan gidip geliyoruz’
 
“Kürt halkının eskiden beri işleri arasında ekmek pişirmek var, bêrîvanlık var” diyen Azize Karataş, günlerini böyle geçirmekten keyif aldığını belirtiyor. Ne olursa olsun koyunlarını bırakmayacağının altını çizen Azize Karataş, “Koyunlarda olmazsa ne yaparım, canım sıkılır yapamam.  Benim için gezmek gibi keyifli geliyor. Ama yollarımız çok tehlikeli ve yapılmıyor. Eskiden atlarla ya da yaya geliyorduk. Çadırlarımızı yaylaya kurar üç dört ay boyunca yaylada kalırdık o zamanlar çok güzeldi. Şimdi yasaklamışlar her gün o tehlikeli yollardan gidip geliyoruz” diyor.