Diplomanın sahtesi, çöküşün gerçeği

  • 09:09 9 Ağustos 2025
  • Kadının Kaleminden
 
“Sahte diploma olayı, artık kaçınılmayacak bir ahlaki iflasın, denetimsizlik kültürünün ve kamu yönetiminde liyakat eksikliğinin aynasıdır.” 
 
Dilan Babat 
 
Bir ülkenin çöküşü sadece binaların enkazında aranmaz. Kimi zaman bir klavyede yapılan birkaç tıklamayla, bir kimlik numarasıyla, bir e-imzayla da başlar çöküş… 
 
Tam da bu sözün üzerine, Türkiye gündemini sarsan “sahte diploma” skandalına bir göz atalım. 
 
“Sahte diploma” skandalı, daha çok “sahtecilik” kavramından ziyade, elektronik imza (e imza) sistemindeki zafiyetler ve dijital kimlik sahteciliği üzerinden ortaya çıktı. Soruşturma, üniversitelerin öğrenci bilgi sistemlerinde olağandışı veri değişiklikleri fark edilmesiyle başladı. Mezun olmayan kişilerin mezun gibi gösterilmesi, not ortalamalarının şüpheli biçimde yükseltilmesi ve diplomanın e Devlet sistemine yansıması gibi işlemler tespit edildi. Bu tespitler, özellikle Gazi Üniversitesi ve Milli Eğitim Bakanlığı sistemlerine erişim sonucu bulunan işlemler üzerine yapılan incelemeleri tetikledi.
 
İddianameler ve suçlamalar 
 
İlk iddianame Mayıs ayında hazırlanırken, 132 kişi hakkında, sahte diploma düzenleme ve bilişim sistemlerine izinsiz müdahale gibi suçlamalarla adli süreç başlatıldı. Temmuz ayında ise ikinci iddianame hazırlandı. İkinci iddianamede, 65 kişiye daha dava açıldı; dosyada da toplam 199 kişiye ulaşıldı.  Suçlamalar arasında “resmi belgede sahtecilik”, “ÖSYM Kanunu'na muhalefet”, “suç örgütü kurmak”, “bilişim sistemine girme” gibi ağır başlıklar yer aldı. Hapis cezaları 6 yıldan 50 yıla kadar talep edildi.  
 
Skandalın boyutları ve detaylar
 
Soruşturmaya göre 57 sahte üniversite diploması, 4 sahte lise diploması ve 108 sahte sürücü belgesi hazırlandı. Bazı belgeler, 6 Şubat 2023’te yaşanılan depremde yaşamını yitirenlerin kimlik bilgileri kullanılarak düzenlendi. Belgeler, 250 bin TL ile 2,5 milyon TL arasında fiyatlandırıldı; ödemelerin bazılarında kripto para kullanıldığı iddia edildi.
 
Resmi açıklama
 
“400 akademisyen sahte diploma ile atandı” başlıklı haberler medyada hızla yayıldı. Ancak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) bu iddiaları kamuoyunu yanıltma amaçlı olduğunu iddia ederek bültenlerinde yalanladı. DMM’nin iddiasına göre; soruşturmada işlem gören 220 kişi arasında ne bir akademisyen ne de MEB’le ilişkilendirilecek bir öğretmen bulunuyor. Ayrıca belgelerin yalnızca iki kişi dışında herhangi bir meslekte kullanılmadığı öne sürüldü. 
 
Vicdansızlık sistematikleşiyor 
 
6 Şubat’ta yaşanan Mereş’li merkezli depremler, on binlerce canı hayattan kopardı. Yıkılan sadece binalar değildi; yitirilen sadece insanlar da değildi. O enkazın altında bu ülkenin vicdanı da kaldı. Ve bugün, o vicdansızlığın ne denli sistematikleştiğini, sahte diploma skandalıyla bir kez daha gördük. Soruşturmaya göre, bazı kişiler 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden kişilerin, T.C. kimlik numaralarını ve diğer kişisel bilgilerini kullanarak, onların adlarına sahte lise ve üniversite diplomaları düzenledi. Yani artık hayatta olmayan insanların adları, bir sahtekârlık zincirinin parçası hâline getirildi.
 
Hangi ahlaki dayanak? 
 
Yaşamını yitirenlerin üzerine hazırlanan “sahte diploma” olayında insan her ne kadarda şaşırsa da aslında, insanların mezarlarına dahi saygı gösterilmediği bir ülkede, hangi ahlaki dayanaktan söz edilebileceği de insanın aklına gelmiyor değil. Bir bireyin en mahrem hakkı olan kimliği, ölümünden sonra bile sömürülüyorsa, bu sadece bireysel bir suç değildir; bu sistemsel ve toplumsal çürümenin, yönetsel denetimsizliğin ve etik yıkımın açık kanıtıdır.
 
Sorulacak sorular? 
 
Asıl sorulması gereken; Bu sistem nasıl bu hâle geldi? E-devlet kadar kritik bir sistemin, e-imza gibi bir güvenlik anahtarının bu kadar kolay kullanılabilir olması nasıl mümkün oldu? Üniversitelerde kimlerin sistem erişimi vardı? Nasıl oldu da yüzlerce sahte diploma “gerçek mezuniyet” gibi sistemlerde görüldü? Bu kişilerin çoğu, yüksek meblağlar ödeyerek diploma satın aldı. Peki bu ticareti kim yönetti? Kaç kişi bu sahte belgelerle maaş aldı, yükseldi, haksız kazanç sağladı? Bu olay bir güvenlik krizi yaratırken, toplumun da, bizim de aklımıza gelen şu soruları yöneltmekte fayda olacağını düşünüyoruz. Binlerce üniversite mezunu kişi iş bulamazken, biri mezun olmadığı hâlde devlet kadrosuna mı yerleşti? Hayatımızı emanet ettiğimiz doktorlar, gerçekten doktor mu? Çocuğumuzu emanet ettiğimiz öğretmenler gerçekten öğretmen mi?  
 
Bu sorular, bir toplumun omurgasını oluşturan liyakat inancının çöküşünü ifade ediyor. Ve bu, hiçbir mahkeme kararıyla düzeltilemez ancak yeniden yapılanmayla onarılabilir. Sahte diploma olayı, artık kaçınılmayacak bir ahlaki iflasın, denetimsizlik kültürünün ve kamu yönetiminde liyakat eksikliğinin aynasıdır.
 
Ahlaki toplum 
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ahlaki toplum değerlendirmeleri tam da bugüne ışık tutuyor. Abdullah Öcalan, ahlakı yalnızca bireysel değil, toplumsal vicdanın özü olarak tanımlar. Kapitalist düzenin bu vicdanı yıktığını belirterek, etik temelli mücadele çağrısı yapar: “Vicdanını yitirmiş toplum, bitmiş toplumdur” diyen Abdullah Öcalan, ahlak, doğruluk, mutluluk ve güzellik ile özgürlük, eşitlik ve demokrasi arasındaki özsel ilişkiyi vurgular; ahlaki politik toplum dışında bu değerlere ulaşılamayacağını savunur.