Haber değil, algı operasyonu: Medyanın savaş dili 2025-07-13 09:08:36 Melike Aydın   İZMİR- İktidar medyasının, gerillanın barış konusundaki ciddiyetini ortaya koyduğu tarihi silah bırakma törenini yeterince yansıtmaması; devletin savaş dilinde ısrar etmesiyle birleşince, barışa dair samimiyetine olan güveni sarsıyor.   Türkiye MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerin elini sıkmasıyla bir sürecin içine girdi. Gelinen süreçte 26 yılın ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan ilk defa görüntülü bir mesaj yayınlandı. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubatta yaptığı çağrı sonrasında PKK kendini lağvetti. Son olarak da gerillalar barışın sağlanmasına dair ciddiyet ve samimiyetlerinin temsili olarak  Silemanî’de silahlarını yaktı. Silahları yakmanın anlamlarını dahi yansıtmayan iktidara yakın medya kuruluşları savaş dilinde ısrar etmeyi sürdürdü. İktidar basınının gelişmelere karşı tavrı devletin sürece gösterdiği samimiyetin de aynası niteliğinde, güvensizliği beslemeye devam ediyor.   Törenin simgesel anlamları iktidarcı medyada yer almadı   Silahları gömmenin, yakmanın veya teslim etmenin farklı simgesel anlamları var. Gömmek daha sonra silahların tekrardan kullanılabileceği anlamı taşırken, silahları devlete teslim etmek ise teslim olmak, yani bir yenilgi anlamına geliyor. Yakmak ise bu iki yaklaşımın çok ötesinde derin anlamlar içeriyor. Sağaltılması imkansız acıların kaynağı olan silahın artık çözüm olarak kullanılmak istenmediğinin net bir ifadesi olarak silah yakmak, ne teslimiyet ne de sonrasında başvurulmak üzere saklanan bir önlem-tehdit mesajı. Gazeteciliğin evrensel etik değerlerine sahip olan her gazetecinin hiç olmazsa bu hakikate sadık kalması beklenir. Ancak devletin sesi olan basın kuruluşları her kanalda birbirinin söylediğini yankılamaktan öteye geçmedi. Gerillaların Newroz ateşine, Kürt direnişlerine atıflar içeren tarihi silah yakma töreni, simgeler semboller hiçbir şekilde değinilmedi.   Savaş dilinin kalemşörleri…   Ulus devletli dünya sistemi, erkek aklın 19’uncu yüzyıldaki türevi ve sömürgeciliğin yeni yüzü olarak meydana çıkarken Türkiye bu sistemin bir parçası olarak, dağılan Osmanlı Devletinin mirası üzerine;  Türk, Sünni ve erkek kodları ile kuruldu. Dêrsim’de canavarca hislerle işlenen yüz binlerce katliama bir böceği kazara öldürmekle duyulacak iç yanmasını bile yaşayamayanlar nasıl o gün yaptıkları haberlerle nefret dili ürettilerse, gerçeği bükerek verdilerse, bugün de benzer bir manzara ile karşı karşıyayız. Türk, Sünni ve erkek olma durumuna göre statünün belirlendiği Türkiye Devletinde, kötülüğün sıradanlığı, tam da iktidarları koruyan, halkı kurgusal bir gerçeğe inandıran, düşmanlar yaratan basının dili ile sağlandı. En az Kürt halkının kanını taşıyanlar kadar elleri kanlı bu cellat ruhlu kalemşörler herhangi bir mahkemede yargılanmasalar da tarihin terazisinde çoktan suçlu bulunup tüm soykırımcılarla çoktan aynı kirli sayfada yer aldılar. Tarih onları Habil ve Kabil’i lanetlediği sayfalardan anacak.   ‘Oysa barış dili ötekiyle birlikte var olmaktır’   Habil ve Kabil’in torunları olarak şunu bilmeliyiz ki geçmişle yüzleşilmezse hala o zamanın toplumu, o zamanın devleti bütün çarpık zihniyetiyle devam ediyordur. Nitekim iktidarın farklı kanatlarını temsil etse de, aynı özel savaş politikalarına gazetecilik ilkelerini ezdiren iktidarcı basın, silahların yakılması gibi muazzam derinlikli bir mesajı bile gölgeleyen başlıklar atmaya, haberi “terör” kalıbından sunarak ötekini anlamaya çalışmayan bir yerden devam etti. Çünkü Türk -Sünni ve erkek olmayanı kendinden görmüyor, Dêrsim’in, Zilan’ın hafızasını taşıyan yüzbinlerce Kürdün neden eline silah aldığını anlamaya çalışmıyor.  Zaten bu nedenle pek çok kişinin bu durumu devletin barış meselesine samimiyetle değil taktiksel yaklaştığı yorumlarına neden oldu. Çünkü savaşın dili erkektir, faşisttir ve halklara karşı hem psikolojik hem de fiziksel bir savaş hallindedir. Halkı ikili bir dünyanın içine hapsederek orada karikatürize bir dünya içine sıkıştırır. Çizdiği kötü karakterlerle mutlak iyiler mutlak kötüler, dolayısıyla kalıcı düşmanlar ve dostlar yaratır. Habiller ve Kabiller böyle bir zeminde doğar. Oysa barışın dili ötekiyle beraber olmak farklılıkları kabul etmek, ötekiyle birlikte var olmaktır.   Özellikle devlete yakın basın kurumlarının hala “terörist” ifadesini kullanması savaş dilinde ısrarın yansıması. Oysa birçok adımın Kürt Özgürlük Hareketi tarafından atılırken devletin çekingen adımlar atmaması yeterince güvensizliğe neden oluyor. Devlete yakın medyanın “Terör”, “terörist” kelimelerini kullanarak savaş dilini kullanması devlete olan güvensizliği katıyla artırıyor.   *9 Temmuz Cumhuriyet Gazetesi:  “26 yıl sonra ilk video: Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın yanındakiler kim?” Haber Abdullah Öcalan’a ‘terörist’ basın diyerek dil olarak barış dilinden fersah fersah uzaklaşmıştır.   *10 Temmuz Akit 1 “Türkiye’nin ayağına vurulan pranga 48 yıl sonra kırılacak! Terör örgütü yarın silah bırakacak”   *11 Temmuz -Akit Gazetesi:  “Süleymaniye'de silahlara veda PKK için yolun sonu” -Yücel Kaya’nın haberi yazdığı bu haberde gazeteciliğin en temel etik kurallarını aşıyorum demişti. Oysa PKK üst düzey yöneticileri bunun defalarca silah bırakmanın yolun sonu değil yeni bir başlangıcın temsili. Ancak bu çarpıtan dilin nedeni kendisi tabi ki özel savaş stratejisi. Ancak yinelemek gerekiyor: Halka hakikatin dışında bilgi vermek onu küçümsemek, taraftarlarına “yenilgi ve umutsuzluk” aşılayarak halkı manipüle etmek. Aynı haberin ara başlığı ise ‘İnlerine dönmeyecekler’ şeklinde. Burada ise “in” diyerek gerillayı insandışılaştırıyor, katledilmesinden üzüntü duyulmaması hedefleniyor.   *9 Temmuz CNN Türk:  “Öcalan’dan PKK’ya yeni ‘SİLAH BIRAK’ çağrısı!’ Oysa başlığın verdiği anlam haberin içeriği ile uyuşmuyor. Başlık sanki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile örgütü arasında bir bölünme var ve örgüt kendini lağvetmekten geri duruyormuş gibi bir imaj çizilmiş. Oysa silahların yakılacağı bu açıklamadan hemen ertesi yayınlandı.   *11 Temmuz TRT Haber : “Terörsüz Türkiye sürecinde tarihi gün: Terör örgütü PKK silah bırakıyor”, Anadolu Ajansı (AA) ise “Terör örgütü PKK'dan bir grup silahlarını imha etti” başlıklarını kullandı.    *11 Temmuz  Hürriyet Gazetesi: internet sitesinde yayınlanan görüntülü haberde “Terör örgütü üyesi bir grup, ‘Terörsüz Türkiye’ süreci kapsamında Irak’ın Süleymaniye kentinde silah bırakıyor” başlığı verildi. Sanki gerillalar iktidarın sürece verdiği ‘Terörsüz Türkiye’ ismini benimsiyorlarmış, dolayısıyla da teslim oluyorlarmış gibi bir anlamla yazılmış.   *11 Temmuz Sözcü: “47 yıllık ihanete 30 dakikalık şov” Gazetecinin görevi halka hakikati yansıtmak ve böylece halkın özgür iradesini oluşturmasına fırsat yaratmaktır. “47 yıllık ihanete 30 dakikalık şov” gibi ‘hakikatin çok ötesini gören’ editör geçerek kitlelere neye inanmaları veya inanmamaları gerektiğini dikte etmekte.   Müzakere süreçleri sadece savaşın olmaması değil, aynı zamanda savaşa yol açan nedenlerle mücadele edilen, bütün zamanlar için bir gazetecilik türüdür. Barış, yeni bir toplumsal sözleşme demektir ve bu yeni sözleşmede olmazsa olmazların başında basının dilini ve nefret söylemlerini denetleyen ve doğru çalışan bir kurumun oluşturulmalıdır.