Kadını yok saymanın adı bu kez ‘Aile on yılı’

  • 09:04 2 Haziran 2025
  • Güncel
Nazlıcan Nujin Yıldız
 
İZMİR - 2025’in “aile yılı” olarak ilan edilmesinin ardından iktidarın artan aile söylemleri, sonuç olarak “aile on yılı” hedefini ortaya çıkardı. Yeni bir olgu olmayan bu politikalar, geçmişten günümüze kadar devam eden ve kadının yok edilmesi amacıyla örülen duvarlardı.
 
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde İstanbul'da yapılan Uluslararası Aile Forumu'ndaki konuşmasında “kutsal aile” söylemlerine devam ederek yine kadınları hedef aldı ve kürtaja cinayet dedi. Erdoğan, geçen yılı "emekli yılı", bu yılı ise "aile yılı" ilan etmişti. 2025’i aile yılı ilan etmenin yeterli olmadığına karar veren Erdoğan, 2026-2035 yıllarını da "aile on yılı" ilan etti. Bu açıklamalar kadınlar üzerindeki baskının daha da artacağını gösterdi. Aile yılının ve aile on yılının bu denli dile getirilmesi boşuna değil elbette. Erdoğan, bu hedef doğrultusunda yapılacak çalışmaları şu sözlerle açıkladı: “Bu on yıl içerisinde iş hayatından eğitime, kültürden şehir planlamasına, teknolojiden sosyal politikalara kadar tüm alanlarda aileyi merkeze alan güçlü adımlar atacağız” Tayyip Erdoğan, aslında önümüzdeki yıllarda iktidarın kadına yönelik tutumuna dair de ipuçları veriyor. Geçmişten günümüze “aile” adı altında kadınlar üzerindeki baskıları arttıran politikalar da bize önümüzdeki on yılın nasıl geçeceğini gösteriyor.
 
Ailenin ideolojik bir kuşatma olarak ortaya çıkışı
 
AKP’nin 2002’de iktidara geldiği süreçte başlayan bu politikaların temeli 2003’te Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı müftülüklerde “Aile bürolarının” açılmasıyla atıldı. Bu bürolar 2007 yılında “Aile İrşat ve Rehberlik Bürolarına” döndü. Bugün hala Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanlığı tarafından açılan Aile ve Dini Rehberlik Büroları, aynı görevi sürdürüyor. Bu büroların varlığının amacı ise şu sözlerle açıklanıyor: “Adı geçen büroların kuruluş amacı toplumumuzun aile hakkında dinî açıdan doğru bilgilendirilmesini sağlamak, aile yapısının korunmasına katkıda bulunmak, halkımızın özellikle aile ve aile bireyleriyle ilgili dinî içerikli soru ve sorunlarına çözüm üretmek bu bağlamda gerektiğinde ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yapmaktır” Kadını yok sayarak aileyi, erkekle ve dinle bütünleştiren bu politikalarla, yukarıda da yer alan “toplumun aile hakkında dinî açıdan doğru bilgilendirilmesini sağlamak” cümlesiyle de ideolojik bir kuşatmanın hedeflendiğini gösteriyor. İlan edilen “aile on yılının” yeni bir olgu olmadığı da açıkça görülüyor.
 
Kadının adı, aile ile silindi
 
2011’de Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığı isminden kadın ifadesi çıkartılarak “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” olarak işlev görmeye başladı. Aynı yıl İstanbul Sözleşmesi imzalansa da bakanlığın isminden “kadının” çıkarılması, iktidarın kadına yönelik tutumunu net bir şekilde ortaya koydu.  2015 yılında resmi nikah olmadan dini nikah kıyılmasının yasallaşması ve 2017’de müftülere verilen nikah kıyma hakkı da aile ve evliliğin, iktidar tarafından kontrol edilmek istenmesinin örnekleri oldu. Kadınları ve çocukları yok sayarak aile birliğinin sağlanmasının hedef alındığı bu politikalar nedeniyle katliamlar, tacizler ve tecavüzler giderek arttı.
 
Kadın haklarının gaspı, 2016’da başlayan OHAL yönetimi sonrası daha da hızlandı. Tek adam rejiminin kurulma aşamasında daha da artan aile politikaları sonuç olarak İstanbul Sözleşmesi’nin feshine kadar vardı. AKP iktidarı, 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden “aileyi tehdit ettiği” gerekçesiyle çekildi. Sözleşmeden çekilmek yetmedi, 6284 sayılı kanun da hedef alındı ve 6284’e yönelik saldırılar, iktidar dışında da hızla yayılmaya başladı. Yine 2015’te kurulan “boşanmaları önleme komisyonu” ivme kazandı ve kadınların boşanma ve nafaka hakkına dönük saldırılar da arttı. Tecavüz faillerinin, tecavüze maruz bıraktıkları kadınlarla evlenmesi halinde cezasızlığı öngören yasa tasarıları gündeme geldi. Aile çalıştaylarında kadınların haklarının aileyi yok ettiğine yönelik söylemlerle günümüz “aile on yılına” gelindi.
 
AKP’nin sosyal yardımları neyi hedefliyor?
 
Yakın zamanlarda duyduğumuz “Aile ve iş yaşantısının uyumlaştırılması” hedefi de son süreçlerde gündeme gelen bir durum değil. 2013 yılında iktidar “Kadın İstihdamı Paketi” ile 2015’te de “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı” ile kadınlar için ucuz ve esnek işgücü olarak istihdamda yer almasını, aynı zamanda çocuk doğurarak evde bu çocukların bakımını üstlenmesini hedefledi. Kadın İstihdamı Paketi’nde kısmi süreli çalışma öne çıkartıldı ve bu durum “annelere destek” adı altında yapıldı.  İktidar, yaptığı yardımlarla kadınları erkeklere, aileleri iktidara bağımlı kılmayı amaçladı. Çok bilinen bir söylem olan “üç çocuk söylemi” sosyal yardımlara da yansıdı. 2015’te Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı kapsamında ilk çocuk için 300 lira, ikinci çocuk için 400 lira, üçüncü çocuk için 600 lira yardım yapılacağı duyuruldu. Genç evliliklerin artırılması için “çeyiz hesabı” gündeme geldi ve bir çocuk doğduğunda açılacak çeyiz hesabında, biriken paraya devletin yüzde 15 civarında katkıda bulunacağı açıklandı.
 
Geçmişte uygulanan bu politikalar, günümüzde hala devam ediyor. Evlilik kredisi, ilk çocuk için tek seferlik 5 bin lira ödeme, ikinci çocuk için çocuk 5 yaşını tamamlayana kadar aylık 1500 lira ödeme ve üçüncü ve sonraki çocuklar için aylık 5 bin lira ödeme yapılacak olan düzenlemeye 170 bin kişi başvurdu. Aile ve Gençlik Fonu kapsamında evlenecek çiftlere yönelik krediye ise yaklaşık 100 bin kişi başvurdu. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, bu uygulamaları şu sözlerle değerlendirdi: "Biz, bu iyilik hareketini tüm Türkiye'ye yaygınlaştırmak istiyoruz." İktidar kadının yok sayıldığı “aileyi güçlendirme politikalarını” iyilik olarak değerlendirirken aile içerisinde yaşanan şiddet, katliam, taciz ve tecavüzü önlemek için bir iyilik hareketi başlatmadı ne yazık ki. Verilen yardımlar karşısında 2025 yılının başından itibaren aile içerisinde şiddete maruz bırakılan, katledilen kadınlara da bakmak gerekiyor.
 
Kadınlar aile yılını, mücadele yılına dönüştürecek
 
Ajansımızın derlediği verilere göre ocak ve nisan ayları arasında 105 kadın katledildi, 71 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Yine aynı tarihler arasında 14 çocuk katledildi, 6 çocuk ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Katledilen 105 kadından 87’si en yakınlarındaki erkekler tarafından katledildi. Ancak iktidar şiddetin artmasından değil, evliliklerin ve doğum oranlarının azalmasından rahatsız. Bu durum yalnızca nüfus politikalarıyla ilgili değil. İktidarın özellikle bu süreçte kadına ve kadın haklarına uyguladığı baskı, aynı zamanda bir özel savaş politikası. Kadının kamusal alandan, sokaklardan, alanlardan uzaklaşması iktidarın süreci erkek egemen bir anlayışla yürütmesi anlamına geliyor. Ancak kadınların geçmişten bu yana mücadeledeki kararlılığı ve iradesi yapılan bu hesapları boşa çıkarıyor. Dün olduğu gibi bugün de kadınlar, hakları, hayatları için mücadele etmekte ve aile yılını da mücadele yılına dönüştürmekte ısrarlı.