
‘Kadını sadece annelikle tanımlayan eğitim cinsiyetçidir’
- 09:01 24 Haziran 2025
- Güncel
Melike Aydın
İZMİR - Türkiye’deki eğitim sisteminin antidemokratik ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin karşısında durduğunu dile getiren KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher, inanarak yapılırsa eğitimin tüm bileşenlerinin eğitime dair söz sahibi olabileceği, bilimsel anlamda bir eğitimin oluşturulabileceği zeminin mümkün olduğunu söyledi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısıyla birlikte Türkiye’deki demokrasi sorunu yeniden tartışılmaya başlandı. Abdullah Öcalan’ın çağrısı, sadece siyasal alana değil, toplumsal yaşamın tüm alanlarına yönelik bir demokratikleşme ihtiyacını da gündeme taşıdı. Bu bağlamda, toplumsal cinsiyet eşitliği konusu da demokrasi tartışmalarının merkezinde yer aldı. Kadınların eşit temsili ve özgürlük düzeyi, bir toplumda demokrasinin ne ölçüde yerleştiğini gösteren önemli göstergelerden biri olarak öne çıkıyor. Ancak Türkiye’de özellikle eğitim sistemi başta olmak üzere birçok alanda cinsiyet eşitsizliği dikkat çekiyor.
Kamu Emekçileri Sendikası Şubeler Platformu (KESK) Kadın Sekreteri Döne Gevher, toplumsal cinsiye eşitliği ve eğitim sistemi üzerine JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’deki eğitim sisteminin, sürekli değişen müfredatlara rağmen hâlâ demokratik temayüllerden uzak, tekçi, milliyetçi, cinsiyetçi ve sermaye odaklı olduğunu dile getiren Döne Gevher, “Bu eğitim sistemi içinde de tabii ki kadınlar, halklar, doğa ve toplum açısından ihtiyaçları karşılayan bir sistem değil. Demokratik eğitim üzerinden yürütülen tartışmalar da kısmi ve dar kalan tartışmalar. Bu tartışmalar akademi tarafından, bir yandan da bizim sendikamız olan Eğitim Sen tarafından yürütülse de, iktidar ihtiyaç merkezli eğitim müfredatlarına yaklaştığı için tamamen demokratik eğitimlerden uzak şekilde sürdürüyor. Her dönem, ideolojik anlamda eğitim, var olan iktidarların ideolojik perspektiflerinin ötesine geçmiyor” dedi.
‘İktidar hızla cinsiyet eşitliğinin karşısına geçebiliyor’
Toplumsal cinsiyet açısından dönem dönem yürüttükleri mücadelelerle bazı düzenlemeler gerçekleştirdiklerini, taradıkları ders kitapları üzerinden öneriler sunduklarını kaydeden Döne Gevher, hükümetin de Avrupa Birliği’ne (AB) yakınlaştığı dönemlerde, şekilsel de olsa demokratikleşme süreçlerinde ders kitaplarını cinsiyetçi öğelerden arındırmaya ve demokratik zemine çekmeye çalıştıklarını belirtti. Ancak iktidarın hızla cinsiyetçi öğelerle bezeli bir müfredata dönüş yaptığını ifade eden Döne Gevher, “Toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtlığı üzerinden de aslında eğitimi araçsallaştıran bir boyuta gelmiş durumda. Araçsallaştırdığı yerde, toplumsal cinsiyet eşitliğini eğitim kurumlarının tamamen dışına çıkaran, bunu suç olarak yansıtan ve bunun üzerinden de bakanın kendisinin de dile getirdiği adli ve idari süreçleri geliştireceğim dediği bir süreçle karşı karşıyayız” sözlerini kullandı.
‘Aile yılı kapsamında cinsiyetçi eğitim veriliyor’
Aile yılı kapsamında devletin kadınları kamusal alanın dışında; bakım yükünün taşıyıcısı, çocuk doğuran ve kadın kimliğinden çok annelik kimliğiyle tariflendirdiğine dikkat çeken Döne Gevher, toplumsal cinsiyet paradigmasının açığa çıkarılarak eğitim politikalarına yansıtıldığını söyledi. Bu politikalara örnek olarak, ders kitaplarında ailenin anne, baba ve çocuklardan oluştuğu anlatılırken, tek ebeveynlerin görmezden gelindiğini veya kadının tek başına var olma haline yer verilmediğini belirten Döne Gevher, “Kadını annelik kimliğine sıkıştıran, var olma halini ortadan kaldıran bir politik hat izlenmeye çalışılıyor. Bizim sürdüreceğimiz süreç, tam da bu noktada aslında toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana akımlaşacağı; başta eğitim olmak üzere kamusal hizmetlerde bu eşitliği baz alan bir hizmet anlayışının aktarılacağı, yönlendirileceği bir sürece işaret ediyor. Özellikle kadınlar açısından, eğitimdeki mevcut tekçilikten kaynaklı olarak ana dilin kullanılmaması, ana dilde eğitimin tabu olarak görülmesi ve bu nedenle kadınların eğitim hizmetine erişememesi de dâhil olmak üzere, bu asimilasyoncu eğitimin ortadan kaldırılacağı bir politik hat oluşturulmalı” şeklinde konuştu.
‘Toplumsal cinsiyet kodları eğitim kurumlarında tekrar edilmemeli’
Genç neslin yetiştirilmesinde en temel alanlardan birinin eğitim kurumları olduğunu, aileden ve mahalleden çıkan çocuğun direkt eğitim kurumlarıyla karşı karşıya kaldığını ifade eden Döne Gevher, eğitimin aynı zamanda akademik başarıyı esas alan, öğrenme ve bunun pratikleşme sürecini bir arada yürüttüğünü dile getirdi. Döne Gevher şöyle devam etti: “Cinsiyet perspektifi açısından ise çocuğa aileyi demokratik şekilde anlatmazsan; sadece ailede bir reis ve reis dışındaki ev içi yaşamın kendisinin bile bir paylaşım süreci olmaktan çok, anne üzerinden yürüyen bir süreç olduğunu öğretirsen, yine kadın ve erkek arasındaki eşitlikten çok fıtrat üzerinden tariflendirirsin. Kadının fıtratı itaat eden, toplumsal cinsiyet kodlarının bir bütün olarak aktarıldığı bir yapı haline gelir. Erkek açısından da erkeğe, toplumsal yaşam içindeki her şeyi hak gören bir anlayış kazandırırsan; doğal olarak çocuğun yetişme sürecinde eğitimin oynadığı rolle birlikte, eğitimin sonrasında da çocukta gelişen algı, erkek için ‘ben özneyim’; kız çocuk için ise bu özne karşısında var olma refleksleri gösteren ve o kodlara bürünmeye çalışan bir kadın kimliği olur.
Bu kadın kimliğinin kendisi de erkeklik üzerinden inşa edilen; erkekliğin kendisi de toplumun bir bütünü açısından bütünleşme değil, hiyerarşik, erkeğin egemen olduğu; kadının ise bu egemenlik karşısında kültürel kodlarla beslenerek biat eden olduğu bir kültürde, bir süre sonra yaşamın kendisi içinde eşitsizlikler artar. Bu eşitsizliklerin içinde, şiddet başta olmak üzere kadınların var olma koşullarına saldırılar artar.”
‘Niyet olursa katılımcı demokratik bir eğitimin zemini oluşturulabilir’
"Eğitim politikalarının belirlenmesi ve tartışılması sürecine, eğitim emekçileri, eğitim örgütleri, akademi ve eğitim hizmetinden yararlanan herkesin doğrudan katılması gerektiğini vurgulayan Döne Gevher, “Demokratik eğitim dediğimiz şey de biraz daha toplumsal ihtiyaçların göz önünde bulundurulduğu bir eğitim müfredatıyla şekillendirilmelidir. Aslında dönem dönem bunlar, şekli olarak denendi. Öğrencilerin, velilerin olduğu okul kurulları oluşturulmaya çalışıldı ama şekilsel kaldı. Buna inanarak bu gerçekleştirilirse, tabii ki eğitimin tüm bileşenlerinin eğitime dair sözünün olacağı, tartışmalarının yürütüleceği ve bilimsel anlamda bir eğitimin oluşturulabileceği zemin mümkün olur” diye kaydetti.
‘Parasız, ana dilde, nitelikli, cinsiyet eşitlikçi eğitim’
2014–2016 yıllarında eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği projesi yapıldığını, ancak bu projenin sonuç alınmadan kaldırıldığını dile getiren Döne Gevher, yerine cinsiyet eşitliğine karşı duran bir politika yürütüldüğünü söyledi. Türkiye’nin diğer demokrasi süreçlerinde de benzer tavırlar sergilendiğine işaret eden Döne Gevher şöyle konuştu: “Sürdürülebilir olan; eğitim kurumlarının tüm öznelerinin içinde olduğu, karar süreçlerinde yer aldığı, parasız, nitelikli ve ana dilde eğitimdir. Eğitim sistemi içinde hem hizmet alanın hem de hizmet verirken iletişim kanallarının açık olması da aynı zamanda üçüncü tarafları şiddete karşı itmemek için de koruyan bir süreç olarak gelişir. Biz kamu yöneticileri açısından şiddeti tarif ederken sadece kadın kamu emekçileri açısından, sadece iş yerindeki erkek emekçiler üzerinden şiddetten bahsetmeyiz. Üçüncü taraf dediğimiz hizmet alanı şiddetinden de bahsederiz. Demokratik ortamlarda bir araya gelen hizmeti alan ve veren arasında doğru bir ilişki, aynı zamanda üçüncü taraf şiddetinin gelişmesini engeller.”