‘Jineoloji atölyeleri hakikat arayışına yeni bir zemin sunuyor’
- 09:04 13 Aralık 2025
- Güncel
Rabia Önver
AMED - Jineolojinin kadın bilimi olarak yalnızca akademik tartışmaların değil, toplumsal dönüşümün de merkezine yerleştiğini vurgulayan Jineoloji Akademi üyesi Hasret Yelboğa, “Toplumsal yaşamda barış, eşitlik ve özgürlük ancak kadın merkezli bir perspektifle derinleşebilir” dedi.
Kadın özgürlüğünü merkeze alan alternatif bir bilim paradigması olarak gelişen Jineoloji, mevcut sosyal bilimlerin erkek egemen yaklaşımını sorgulayan ve toplumsal dönüşümün bilgisini kadınların deneyiminden kuran bir yaklaşım olarak son yıllarda geniş bir etki alanı yaratıyor. Kadının toplumla, yaşamla ve tarihsel hafızayla kurduğu ilişkiyi yeniden tanımlayan bu perspektif, yalnızca akademik tartışmalarda değil, farklı kentlerde yürütülen atölyelerde de somutlaşarak kadınların kendi hakikatlerini açığa çıkarabilecekleri bir zemin sunuyor. Atölyeler, kadınların deneyimlerini paylaşarak ortak çözüm ürettiği, toplumsal hafızayı onardığı ve demokratik-toplumsal yaşamın yeniden inşasında aktif bir rol üstlendiği kolektif buluşma alanlarına dönüşüyor.
Jineoloji Akademisi üyesi Hasret Yelboğa, düzenlenecek atölyelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Alternatif Bilim Anlayışını Geliştiren Bir Çalışma’
Jineolojinin kadın bilimi olduğunu söyleyen Hasret Yelboğa, jineoloji kavramının ilk olarak “Özgürlük Sosyolojisi” kitabında paylaşıldığını hatırlattı. Hasret Yelboğa, “O günden bu yana yalnızca Kürdistan’ın dört parçasında değil, dünyanın birçok yerinde büyük bir heyecanla aktif olarak çalışmaları yürütülmektedir. Bugün Jineoloji, yaklaşık 15 yıldır hem akademik hem toplumsal alanlarda tartışılan, atölyelerde işlenen ve yayımlanan dergilerle geniş bir okur kitlesine ulaşan bir bilgi alanı hâline gelmiş durumda. Yani baktığımızda mevcut sosyal bilimlerin kadınları ele alış biçimini eleştiren ve buna karşı kadın eksenli, alternatif bir bilim anlayışı geliştiren bir çalışma” dedi.
‘Toplumsal hafızayı onarmak ve görünür kılmak gerekir’
Kadının yaşamla, yaşamın toplumla ve toplumun yeniden kadınla kurduğu bağı yöntemsel ve anlam düzeyinde inceleyen bir bilim olarak tanımladıklarını ifade eden Hasret Yelboğa, yapılan atölyelerin sosyolojik olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Hasret Yelboğa, “Çünkü tarih sınıfların tarihi olarak yine erkeğin kahramanlık tarihi olarak biliniyor. Bir sınıfın ya da bir kesimin çıkarları ekseninde yazılmış. Yani kadının inkarı üzerinden yazıldığı biliniyor. Bu temelde atölyelerin temel amaçları, kadınların kendilerini tanımlamaları ve kendi hakikatlerini aramaları için bir zemin sunmaktır. Bugün mesela yaşanan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı kadın-erkek normlarına karşı çıkarak, sömürü ve tahakküm ilişkilerinin olmadığı, kolektif yaşamı esas alan bir toplumsal perspektif sunuyor bizlere. Bu çerçevede atölyeler sadece akademik bilgi üretmek değil, aynı zamanda toplumsal hafızayı onarmak, ilişkilerdeki eşitsizlikleri görünür kılmak, çözüm üretmek ve yeniden inşa bilinci geliştirmektir” ifadelerini kullandı.
‘Toplumsallık, kadın ve erkeğin birlikte kurduğu ortak bir yolculuktur’
Jineolojinin kadınlara hem yeni bir bilgi zemini hem de güçlü bir dönüşüm imkânı sunduğunu aktaran Hasret Yelboğa, “Tarih boyunca bastırılan kadın bilgisini ve görünmez kılınan emeği açığa çıkararak toplumsal hafızayı yeniden kurar. Kadınların geçmişi yalnızca öğrenen değil, yeniden tanımlayan öznelere dönüşmesini sağlar. Ortaya koyduğu bakış açısı yalnızca kadın odaklı değildir, dönüşümün merkezine toplumsallığı yerleştirir. Çünkü toplumsallık, kadın ve erkeğin birlikte kurduğu ortak bir yolculuktur. Bu nedenle kadının kendini tanıması, özüne dönmesi (xwebûn) olma toplumsal dönüşümün temel koşulu olarak görülür. Bu nedenle atölyeler, kadınların birbirleriyle bağ kurmasını, deneyimlerini paylaşmasını ve birlikte sorunlara çözüm üretmesini destekler. Atölye, mevcut toplumsal cinsiyet tartışmalarına hem eleştirel hem de derinleştirici bir katkı sunar” şeklinde konuştu.
‘Erkeklik, Ulus-Devlet ile Kapitalizm Aracılığıyla Derinleştiğini Görüyoruz’
Güncel tartışmalarda çoğu zaman kadının “mağduriyet” üzerinden tanımlandığını dile getiren Hasret Yelboğa, cinsiyet rollerinin ise yalnızca bireysel düzeyde ele alındığını söyledi. Hasret Yelboğa, “Jineoloji, toplumsal cinsiyetin yalnızca kültürel bir mesele olmadığını, tarihten ekonomiye, inançtan siyasete kadar tüm toplumsal yapıyı şekillendiren köklü bir olgu olduğunu vurgular. Gelinen noktada, cinsiyetçiliğin sistem olarak bir ideoloji hâlinde yürütüldüğünü ve erkeklik, ulus-devlet ile kapitalizm aracılığıyla derinleştiğini görüyoruz. Atölye, bu yapının nasıl oluştuğunu kapsamlı bir perspektiften tartışır ve buna karşı nasıl mücadele edilebileceğini değerlendirir” diye belirtti.
‘Demokratik Toplum Süreci Tartışmaları Atölyeleri Doğrudan Etkiliyor’
Gelinen süreçte demokratik toplum tartışmaları, atölyeleri doğrudan etkilediğini söyleyen Hasret Yelboğa, “Toplumun acilen barışa, kadın katliamlarına son vermeye ve özgür, demokratik bir yaşamı inşa etmeye ihtiyacı bulunduğu bu dönemde, atölyeler kadın bilimi ve anlam bilimi perspektifiyle mevcut özgürlük sosyolojisine katkı sağlıyor. Kadınların özgürleşmesini merkeze alarak toplumsal yaşamın demokratikleşmesini ve kolektif sorumluluk bilincinin güçlenmesini destekliyor. Böylece atölyeler, demokratik toplum tartışmalarını derinleştirirken, kadın özgürlüğünü toplumsal dönüşümün merkezine koyan somut bir yöntem sunuyor. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde, jineoloji perspektifiyle üstlenilen sorumluluk, kadın özgürlüğünü toplumsal dönüşümün merkezine yerleştirmektir. Toplumun özgürleşmesi, kadınların özgürleşmesi ile mümkün olur. Aynı zamanda kolektif yaşamı güçlendirmek, dayanışmayı artırmak ve kadınların örgütlenmesini, özsavunmalarını desteklemek, demokratik toplumun ve barışın somut olarak inşa edilmesine hizmet eder” dedi.
‘Barış Kadının Özgürleşmesini Merkezine Almadıkça Mümkün Olamaz’
Yürütülen barış sürecinin kadın özgürlüğü, toplumsal eşitlik ve kolektif sorumluluk ekseninde aktif bir sorumluluk anlayışıyla bütünleştiği vurgulayan Hasret Ergin, bu sorumlulukla birlikte atölyelerin gerçekleşeceğini söyledi. Hasret Yelboğa, “Tarih boyunca bastırılmış, yok sayılmış ya da görmezden gelinmiş kadınların bilgi, deneyim ve emeğini yeniden ortaya çıkarmak. Kadın erkek ilişkisinin yeniden tanımlanmasını, eşitlik ve özgürlük temelli bir toplumsal modelin geliştirilmesini savunmak. Mevcut bilim anlayışının yaklaşımını eleştirerek; kadın, yaşam, doğa, toplum arasındaki ilişkileri bütünlüklü ve diyalektik biçimde inceleyen yeni bir bilim paradigması oluşturmak. Kadınların bir araya gelerek deneyimlerini paylaşabileceği, karar süreçlerine katılabileceği, toplumsal yaşamı birlikte yeniden şekillendirebileceği kolektif alanları yaygınlaştırmak. Dolayısıyla her adımda kolektif örgütlenmeyle kadın özgürlüğünü merkeze koyarak toplumsal barış, demokrasi ve eşitliği hedeflemek, toplumsal dönüşüm, kadının özgürleşmesini merkezine almadıkça mümkün olamaz” şeklinde konuştu.
‘Kadın özgürleştiğinde toplumsal ilişkiler de yeniden şekillenir’
Son olarak “Toplum, kadın özgürlüğünü merkeze almadan kendini yenileyemez” diyen Hasret Yelboğa, “Kadının özgürleştiği her alan, toplumun etik-politik yaşamının güçlendiği bir alandır. Kadın özgürleştiğinde toplumsal ilişkiler de yeniden şekillenir. Eşitsizlikler, tahakküm şiddet ve sömürü sistemleri sorgulanır ve aşılır. Bu nedenle, bu çalışma yalnızca kadınlar için değil, bütün toplum için bir hakikati yeniden kurma zemini oluşturur. Aynı zamanda katılımcılar arasında kolektif düşünme, tartışma ve ortak çözüm üretme kültürünü geliştirerek bireysel değil, ortak bir dönüşüm sürecini hedefliyor. Toplumsal yaşamda barış, eşitlik ve özgürlük ancak kadın merkezli bir perspektifle derinleşebilir” sözlerini kullandı.







