
Avukat Hatice Demir: Nefret suçlarına tolerans gösteriliyor
- 09:01 3 Ağustos 2021
- Hukuk
Şehriban Aslan
DİYARBAKIR - Kürtlere yönelik artan ırkçı saldırıları değerlendiren Diyarbakır Barosu avukatlarından Hatice Demir, bu tür suçlara dair yasal bir düzenleme olmadığına dikkat çekti. Saldırıların nefret suçu olarak ele alındığında ise herhangi bir araştırma yapılmadığına işaret eden Hatice, aksine nefret suçlarında tolerans gösterildiğini vurguladı.
Geçtiğimiz günlerde Afyon ve Ankara’da Kürtlere dönük ırkçı saldırılar gerçekleşirken Konya’da bu saldırılar Hakim Dal adlı yurttaşın katledilmesine neden oldu. Bunlar yaşanırken Ankara’da dün yine Z.D. adlı bir kadın ve çocuklarına dönük polislerin yanında ırkçı saldırıda bulundu. Tüm bunlar yaşanırken çok sayıda baro bu saldırıları kınadı. Bunun üzerine Yeni Şafak gazetesi yaptığı bir haberde “tetikçi barolar” söylemiyle baroları hedef gösterdi.
Diyarbakır Barosu avukatı Hatice Demir, hem ırkçı saldırıları, hem baroların hedef gösterilmesini hem de faillere uygulanan cezasızlık politikalarını değerlendirdi.
‘Siyasette düşmanlaştırıcı dil kullanılıyor’
Çözüm sürecinin sona erdiği 2015 yılında siyasi iktidarın kendi gündemini yaratırken izlediği dışlayıcı politikaların, saldırılarda etkili olduğunu söyleyen Hatice, siyasetin düşmanlaştırıcı dilinin toplumda başta Kürtler olmak üzere tüm muhalifleri ve azınlıkları nefret söyleminin hedefi haline getirdiğini kaydetti. Hatice, “Özellikle devletin ideolojik aygıtı olan medyanın hem örtük hem de açık biçimde ırkçı söylemlerle nefreti her gün yeniden üretmesine neden oluyor” dedi.
‘Saldırıların üstü örtülüyor’
İktidar bloğunun dışında kalanları “düşmanlaştırarak” sürekli tehdit eder hale geldiğini ifade eden Hatice, “Bunun öngörülebilir sonucu ise maalesef ırkçı saldırılarla ‘kendilerinden olmayanların’ hedefe oturtularak saldırılara açık hale getiriliyor. Üstelik iktidar bunun sebeplerini araştırıp, tespit edip ortadan kaldırmak ve tüm farklılıkların bir arada yaşayabileceği bir düzeni inşa etmek yerine bu saldırıların üstünü örterek hakikati perdelemeye çalışıyor. Oysa Emile Zola’nın dediği gibi gerçekler yürüyor, onu hiçbir şey durduramaz” şeklinde konuştu.
‘Baskılara karşı barolar itirazını yükseltiyor’
Yeni Şafak Gazetesi’nin, ırkçı saldırıları kınayan barolara “tetikçi” diyerek hedef göstermesine ilişkin Hatice şu ifadelere yer verdi: “Irkçı saldırılara maalesef tüm barolardan tepki gelmedi. Diyarbakır Barosu başta olmak üzere sadece bölgede 15 barodan tepki geldi. Ancak Yeni Şafak Gazetesi’nin bölge barolarını hedef göstermesi üzerine Türkiye geneli 49 baro ortak açıklama yaparak bunu kınadı. Türkiye bugün gelinen aşamada iktidarın zora ve baskıya dayanan politikalarına ve uygulamalarına itirazını yükseltebilen çok az sayıda kurum kaldı. Bu sivil toplum örgütlerinin başında barolar gelmektedir. İktidarın hukuksuzluğuna itiraz etme, teşhir etme ve iktidarı yarattığı toplumsal gerçeklikle yüzleşmeye davet ederek sorunların çözümünü talep etmek ‘devletin bekasına saldırı’ olarak algılandığı için barolar kolayca hedef haline getiriliyor. Türkiye’de çoğulcu yapıyı esas alan, demokratik siyaset kanalları askıya alınmış durumda. Tüm insanların onuruna ve haklarına saygı, farklılıklara hoşgörü, demokratik ve çoğulcu bir toplum tahayyülünden hala çok uzağız maalesef. Bu nedenle toplumsal muhalefet illegalize edilerek bastırılmak isteniyor.”
‘Irkçı saldırılar için hala yasal bir düzenleme yok’
ABD’de, Birleşik Krallık ve Çek Cumhuriyeti’nde “nefret suçunun” bağımsız bir suç tipi olarak ceza kanunlarında düzenlendiğine dikkat çeken Hatice, “Birçok ülkede yine nefret suçu, verilecek cezayı ağırlaştıran nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. ABD nefret suçlarına ilişkin istatistik yasası çıkarmış, kolluğa özel eğitimler veriyor. Mesela İngiltere’de polis sendikası mahalle bazında kurulan yerel birimleriyle sıradan görünen olayların arkasında ‘nefret saiki’ olup olmadığını araştırıyor ve eğitimler veriliyor. Türkiye’de bu kadar yaygın nefret söylemi ve nefret suçları varken maalesef hala bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra resmi istatistikler de bulunmuyor. Devletin nefret suçlarıyla mücadelede bir politikasının ve yasal düzenlemesinin olmaması ve siyasal iktidar eliyle yaratılan ortam; adli ve idari mercilerin nefret suçlarına yönelik tolerans göstermesine ve dosyayı politik olarak ‘kendilerine yakın olan’ lehine kapatmalarına olanak sağlıyor” sözlerini kullandı.
‘Cezasızlıkla sonuçlanıyor’
Nefret suçlarında failin fiilini gerçekleştirme sebebi ve arkasındaki güçlerin açığa çıkmasına dair bir araştırma yapılmasına gerek duyulmadığını kaydeden Hatice, “Sadece tetiği çeken faille sınırlı yargılamaların yapılmasına sebebiyet vermektedir. Haliyle bu durum bu tür nefret suçlarını yargının alanından çıkararak sadece meydana gelen zararla sınırlı bir yargılama yapılmasıyla sonuçlanıyor. Bu da pratikte cezasızlıkla sonuçlanıyor” diyerek cezasızlık pratiğinin başka failleri de cesaretlendirdiğini vurguladı.