
‘Cezaevlerinde sistematik bir işkence hali var’
- 09:04 8 Haziran 2025
- Hukuk
Melike Aydın
İZMİR – Cezaevlerinde işkence ve kötü muameleye varan uygulamaların daha da arttığını, zaten umut hakkının bulunmamasının işkencenin varlığına işaret ettiğini ifade eden Avukat Beritan Tasman, cezaevlerindeki hukuksuzluklara karşı herkesin kendini sorumlu hissetmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde İnsan Hakları Derneği (İHD) 2025 Hasta Mahpuslar Raporu’na göre, 161’i kadın, bin 251’i erkek olmak üzere bin 412 hasta tutsak bulunuyor. Raporda, 335 tutsağın ise ağır denecek düzeyde hasta olduğu belirtilirken, çoğu tutsağın uzun yıllar ve kötü cezaevi koşulları nedeniyle hastalandığı ifade ediliyor. Yüzlerce tutsak ise tahliyesi geldiği halde, Cezaevi İnfaz Kurumlarının “iyi halli” kriterine uymadığı gerekçesiyle tahliye edilmiyor.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şube yöneticisi Avukat Beritan Tasman, cezaevlerinde tutsaklara yönelik ihlallere ilişkin JINNEWS’e konuştu.
27 Şubat’tan sonra baskı arttı
Kadın cezaevlerinde uzun yıllardır her görüşmede, banyoda sıcak suyun akmaması, koğuşların kalabalık olması, koğuş aramalarının tacize varacak şekilde gelişmesi ve dağınık hale getirilmesi, kadınların kol saatlerinin ve radyolarının alınması gibi pek çok hak ihlalinin yaşandığını dile getiren Beritan Tasman, son olarak Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutsaklara, arkadaşlarının görüşçülerine sarıldıkları için disiplin cezaları verildiğini kaydetti. Beritan Tasman, “Sayın Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısının ardından cezaevlerindeki refleksler değişti. Kadınların örgütlülüğünü kırmaya dönük baskılar görüyoruz. Bunu da en çok kadın cezaevlerinde yaşıyoruz. Kadınlar cezaya itiraz etti, henüz bir gelişme yok” dedi.
‘Bilgiye erişim oldukça zor’
En önemli sorunların başında 10 kitap kısıtlamasının geldiğini, birçok muhalif dergi ve gazeteye erişim sağlanamadığını, televizyonda sınırlı sayıda ve yandaş kanallara izin verildiğini dile getiren Beritan Tasman, “Dışarıya gönderdikleri mektuplarda da sınırlama var. Kurslar oluyor ama eğitim amaçlı değil, daha çok ticari amaçlı kurslar. Yetenek geliştirmeye dönük kurslar, örneğin kara kalem kursu, bir yerden sonra seviyeli verilmediği için niteliksizleşiyor. Kadınlar kurslara dahil olmayınca da, tahliyeleri yaklaşan mahpusların karşısına ‘iyi halli olmama’ gerekçesi olarak konuyor” diye belirtti.
‘Sistematik bir işkence hali var’
Cezaevlerinde tam bir izolasyon halinin yaşandığını söyleyen Beritan Tasman, “Gardiyanların mahpuslara yaklaşımı, en doğal insani duyguları engeller nitelikte. Çiçek yetiştiremiyorlar, duvara resim asamıyorlar, boya kalemi verilmeyen bir durumdan bahsediyoruz. Bunlar ulaşılamaz olmamalı. Hükümlülerin ıslah edilmesinden, topluma kazandırılmasından bahsediliyor ama pratikler bunun dışında; insanlıktan, toplumdan koparma hali var. Gardiyanların üstenci yaklaşımları, sürekli tacizvari hareketleri, hakarete varan söylemleri ve özel alan ihlalleri onur kırıcı. Sistematik işkence halinden bahsedebiliriz. İnsan hakları ihlali söz konusudur” sözlerini kullandı.
‘Tecrit tüm cezaevlerinde uygulanıyor
2013–2015 yıllarında yaşanan ve “Çözüm Süreci” olarak adlandırılan dönemin bitmesiyle birlikte, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sistematik olarak tüm cezaevlerine yayılmaya başladığını kaydeden Beritan Tasman, “O tarihten itibaren yapılan bütün cezaevlerinin şehir dışında inşa edilmesi ya da mahpusların koğuşlarının birbirinden ayrılarak araya adli mahpusların yerleştirilmesi, birbirleriyle iletişiminin koparılması söz konusu. Son yıllarda özellikle aile görüşleri keyfi olarak engelleniyor, mahpuslar ailelerinden uzak yerlere sürgün ediliyor. Örneğin avukat görüşlerinin haftalarca yapılamaması, İmralı’da başlayıp diğer cezaevlerine sirayet eden uygulamalardan biri. Ailelerine yakın olmak isteyen mahpusların sevk talepleri reddediliyor. Özellikle kadın cezaevlerinde çıplak arama dayatmaları sürüyor. Hasta mahpusların hastane sevkleri yapılmıyor, tahliyeleri engelleniyor” ifadelerini kullandı.
‘İGK kaldırılmalı’
Cezaevlerinde 2021’den itibaren kurulan İdare Gözlem Kurulları’nın (İGK), iyi hal değerlendirmesi yapmakla görevli olduğunu; ancak kurul üyelerinin yürütme erkinden oluşması nedeniyle bağımsız olamayacağına dikkat çeken Beritan Tasman şunları dile getirdi: “Koşullu salıverilmesi gereken mahpuslara pişmanlık dayatılıyor. Çoğu mahpus bu tutumu kabul etmediği için tahliyesi erteleniyor. Zaten bu sorunun sorulmaması gerekir. Kurul, aslında özgürlüğün kısıtlanmasına neden olduğu için var olmamalı. Mahkeme kararının önüne geçerek mahpusa ‘sen çıkamazsın’ diyor. Oysa hukukun temel ilkesi ‘kanunsuz ceza olmaz’dır. Mahkeme kararı haricinde bir kişiyi cezalandıramazsınız. Ancak bu kurullar, mahkeme kararını ezerek hukukun temel ilkelerine aykırı davranıyor. Özgürlüğün söz konusu olduğu bir temel hak engellenmiş oluyor. Siyasi mahpusların koşullu salıverilmesi mümkünken, sadece onların bu haktan faydalanamaması, hukukun eşitlik ilkesine de aykırı. Kurulların, yıllardır ceza infaz kurumunda kalan mahpusların tahliyelerini engellemesi başlı başına bir işkence hali. Mahpuslar bir noktada gün sayarken, tahliyeleri bir anda keyfi bir kararla engelleniyor.”
‘Hasta ve tahliye zamanı gelenler çoktan salınmalıydı’
27 Şubat’ta başlayan sürecin devam ettiğini hatırlatan Beritan Tasman, gözlerin hasta tutsaklara çevrilmesi gerektiğini vurguladı. Hasta ve tahliyesi ertelenen tutsakların pazarlık konusu edilmemesi gerektiğini söyleyen Beritan Tasman, “Demokratikleşme yolunda ilerleniyorsa, ilk yapılması gereken hasta ve tahliyesi gelen tutsakların serbest bırakılmasıdır. Türkiye’nin hasta mahpusları çoktan salması gerekirdi. Çünkü bir hukuk devletinden söz ediyorsak, içeride hayatını idame ettiremeyen mahpusların çoktan tahliye edilmesi gerekirdi. Türkiye’nin bunu bir pazarlık meselesi haline getirmesi, demokratik toplum ve barış çağrısına yaklaşımını gösteriyor; bu da samimi olmadığını ortaya koyuyor” diye kaydetti.
‘Umut hakkının olmayışı işkencenin kanıtıdır’
Umut hakkının, Türkiye’ye 2014 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Abdullah Öcalan’ın idam edilmesi talebine karşı alternatif olarak sunulduğuna işaret eden Beritan Tasman şu ifadeleri kullandı: “Ağırlaştırılmış hapis cezası alanlar tekli hücrelerde kalıyor. Genelde günde yalnızca bir saat havalandırmaya çıkabiliyorlar. Yaşamla aralarında bir tecrit hali söz konusu. Bu da bir insanı fiziken değil, psikolojik olarak öldürme ve işkence durumudur. Ağırlaştırılmış mahpusların ömürlerini bu izolasyonda geçirmesi başlı başına işkencedir. Önceden işkence daha kaba ve fizikseldi; ancak son süreçte daha rafine hale geldi. Bunun en yoğun yaşandığı yer ise ağırlaştırılmış müebbet. Umut hakkının olmayışı da, işkencenin varlığının açık kanıtıdır. Ağırlaştırılmış mahpuslar bir an önce bu haktan faydalanmalıdır.”
‘Herkes kendini sorumlu hissetmeli’
Siyasi kadın tutsak olmanın, hem cinsiyet hem de politik kimlik nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmak anlamına geldiğini dile getiren Beritan Tasman, “Cezaevlerindeki tecrit, şiddet ve hukuksuzluklar, dışarıdaki itaat etmeyen, makul olmayan her kadına gözdağı verme hali taşıyor. Onlara, ‘sonunuz böyle olur’ denilmek isteniyor. Dışarıdaki kadınlara, ‘sınırınızı bilin, makul olun’ mesajı veriliyor; içerideki kadınlara ise yalnız oldukları hissi veriliyor. İçerideki kadınlar sürekli hukuksuzluklara direnerek seslerini yükseltmeye çalışırken, dışarıda da bu hukuksuzluklara karşı ses yükseltilmeli. Herkes kendini bu konuda sorumlu hissetmeli” diye konuştu.