‘Bu ülke annelere bir can borçlu’

  • 09:04 11 Temmuz 2025
  • Güncel
Elfazi Toral
 
İSTANBUL – 30 yıldır Galatasaray Meydanı’nda kayıplarının akıbetini arayan Hanım Tosun, “Bu ülke Barış Anneleri’ne, Cumartesi Anneleri’ne bir can borçlu” diyerek adalet ve barış talebini yineledi. Hanım Tosun, tüm yaşanan acılara rağmen barışta ısrar ettiklerini, Galatasaray Meydanı’ndaki bariyerlerin kaldırılmasının barış için bir adım olacağını vurguladı.
 
Türkiye, soykırım politikalarıyla “gözaltında kaybettirme pratiğinin” yoğun yaşandığı ülkelerden biri. 1980-1990’lı yıllarda özellikle Kurdistan’da gözaltında kaybettirmeler yaşandı. Daha sonra bu durum Türkiye’nin diğer kentlerine de sirayet etti. Bu kentlerin başında İstanbul geliyor. Faili meçhul katliamlarla binlerce kişi katledildi ve kaybettirildi. Türkiye’de Kürt halkına yönelik baskı, şiddet ve işkence yöntemleri günden güne sistematik hâle geldi.
 
Soluksuz mücadele
 
30 yılı aşkın süredir sesini duyurmaya çalışan kayıp yakınları; kimi çocuğunu, kimi kardeşini, kimi eşini, kimi dostunu, kimi de yakınlarını soluksuz bir şekilde arıyor. Cumartesi Anneleri/İnsanları, gözaltında, işkencede katledilen ve kaybettirilen yakınlarını ararken; kimisi bir mezar taşı, kimisi de kaybolan yakınlarının bir gün çıkıp geleceğini bekliyor. Kayıp yakınlarından Cumartesi Anneleri, İstanbul’un İstiklal Caddesi’nde bulunan Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemine başlayarak kayıpların akıbetini sordu. 27 Mayıs 1995 Cumartesi günü saat 12.00’de gerçekleştirilen ilk oturma eylemi, Emine Ocak’ın oğlu Hasan Ocak’ın 21 Mart 1995’te gözaltına alındıktan 58 gün sonra işkenceyle katledilmiş halde bulunmasıyla başladı. Bunu duyan ve gören her kayıp yakını her hafta, her koşulda oraya gelerek eyleme katıldı. 
 
O günden bugüne, 30 yıldır tüm kayıp yakınları Galatasaray Meydanı’nda buluşarak yakınlarının akıbetini ve bir mezar taşı aradı. Bu eylemlerde her hafta gözaltında kaybettirilen kişilerin öyküleri, nasıl kaybettirildikleri ve nasıl katledildikleri anlatılıyor. Bu eylem daha sonra Kurdistan’da da yankı buldu ve oradaki kayıp yakınları da her hafta bir araya gelerek kaybettirilenlerin akıbetini sordu. Birinci kuşaktan sembol isimlerden birçok kayıp yakını, kaybettirilenlerin akıbetini bulamadan yaşamını yitirdi.
 
Mücadele öncüleri: Kadınlar
 
Cumartesi Anneleri, “Kayıplarımızı aramaktan vazgeçmiyoruz” derken ve yıllardır kararlı bir şekilde Galatasaray Meydanı’na giderken, aynı zamanda Türkiye’nin faili meçhul gerçeğini de diri tutuyor. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi 3’üncü kuşağa ulaştı ancak geçen bu zaman diliminde kimse kayıplarına ulaşamadı. Gözaltında kaybettirilen ve katledilen yakınlarının akıbetini her sorduklarında toplumu da bilgilendiriyorlar. Baskı, inkâr ve imha politikalarına karşı başkaldıran Cumartesi İnsanları, faillerin yargılanması ve kaybettiklerinin akıbetini aramaktan vazgeçmiyor. 30 yıldır siyasi birçok gelişme yaşansa da hiçbir süreç tam anlamıyla “iyi-olumlu” sonuçlanmadı. Yeni süreçlerde yaşanan gelişmelerle birlikte kadınların ortak bir talebi var. Yıllardır yürüttükleri mücadelenin karşılık bulabilmesi için hem kayıp yakınlarının hem tutsak yakınlarının hem de çocuklarını kaybeden annelerin ortak bir talebi var. Soluksuz mücadeleye öncülük eden kadınların talepleri ise “barışın ve adaletin” sağlanması oluyor.
 
Cumartesi Anneleri’nin ve Hanım Tosun’un 30 yıldır soluksuz bir direniş ve hakikat arayışında adalet talebindeki ısrarına uzanıyoruz.
 
Hanım Tosun, devletin saldırı politikaları nedeniyle memleketlerini terk etmek zorunda kalan binlerce kişiden sadece biri. İstanbul Avcılar’a yerleşerek eşi ve çocuklarıyla yaşamını sürdürdü. Hanım Tosun’un eşi Fehmi Tosun, 19 Ekim 1995’te akşam saatlerinde silahlı, telsizli, sivil giyimli üç kişi tarafından 34 UD 597 plakalı beyaz Renault araçla evinin önüne getirildi. Fehmi Tosun, eşi Hanım Tosun ve çocuklarının gözü önünde zorla araca bindirilerek götürüldü. Avcılar Karakolu’na giden Hanım Tosun, olan biteni anlattı. Eşini kaçıran aracın plakasını verdi ve müdahale edilmesini talep etti ancak plakayı kontrol eden ve telefonla görüşmeler yapan polisler, “Bizim yapacağımız bir şey yok” diyerek Hanım Tosun’a bilgi vermedi ve onu eli boş gönderdi. Hanım Tosun daha sonra İnsan Hakları Derneği (İHD) başta olmak üzere tüm yasal yollara başvurdu. Olayı hükümetin ilgili birimlerine ve kamuoyuna taşımasına rağmen Fehmi Tosun’un gözaltına alındığı kabul edilmedi ve o günden sonra bir daha kendisinden haber alınamadı.
 
AYM ihlal kararı verdi
 
Tıpkı Fehmi Tosun gibi binlerce kişi gözaltında kaybettirildi. 1995 yılında gözaltında kaybettirilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun da o günden bu yana soluksuz bir mücadele yürüttü. Cumartesi Anneleri, 1995’te Galatasaray Meydanı’nda başlattıkları eylemler sırasında pek çok kez engelleme, gözaltı ve işkence ile karşılaştı. Her hafta meydana çıkarak eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, 700’üncü haftasında meydana girmeleri yasaklanınca, 2018’de alınan yasak kararını Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı. AYM, yasak kararının ihlal olduğuna hükmetti. Ancak Beyoğlu Kaymakamlığı, AYM kararına rağmen 29 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda eyleme izin vermedi. Ters kelepçe ve polis şiddetine maruz kalan kayıp yakınları, yürüttükleri hukuki mücadelenin 5’inci yılında, 11 Kasım 2023’te 972’nci haftalarında 10 kişilik bir grupla meydanda eylemlerine devam edebildi. Kayıp yakınları, hafıza mekânı olarak gördükleri Galatasaray Meydanı’nda kararlılıkla mücadelelerini sürdürüyor.
 
Galatasaray Meydanı abluka altında!
 
Devletin inkâr ve imha politikaları yaşamın her alanına yansırken, Galatasaray Meydanı yıllardır abluka altında tutuluyor. Eylem yapmak isteyen kayıp yakınları her hafta barikatların arkasında yakınlarının akıbetini soruyor. Bir adımlık yolun dahi ablukaya alınması, her kesimden tepki topluyor. Kayıp yakınları bunu devlet zihniyetinin bir gerçekliği ve inkâr-imha politikalarının bir parçası olarak değerlendiriyor. Anneler, “Galatasaray Meydanı gözaltında. Devlet bir adımlık mesafeyi bize çok görüyor” sözleriyle tepkilerini dile getiriyor. Cumartesi Anneleri, devletin kayıpları bulma sorumluluğunu ve faillerin cezalandırılması gerektiğini her fırsatta vurguluyor. Her hafta meydana karanfiller bırakan kayıp yakınları, “Burası bizim kayıplarımızın mezar taşıdır. Karanfillerimizi tüm kayıplarımız için bırakıyoruz” diyerek devlete karşı bir cevap veriyor. 
 
 ‘30 yıl kolay geçmedi’
 
“30 yıl kolay geçmedi” diyerek sözlerine başlayan Hanım Tosun, yıllardır aralıksız bir şekilde eyleme katıldığını söyledi. Gözaltında kaybettirilen kayıpları için büyük bir mücadele yürüttüklerini dile getiren Hanım Tosun, “Yıllardır her Cumartesi günü Galatasaray Meydanı için Taksim’e geliyoruz. Kimi zamanlarda çok zorlandık, artık yaşlandık ve sağlığımızdan olduk. Bir yandan da vicdanımız rahat. Eşim 1995 yılında gözaltına alındı. Eşim Fehmi Tosun’u herkes tanıyor zaten, bazı kayıplarda aileler nasıl kaybolduğunu ve nereden gözaltına alındığını bilmiyor. Ama benim eşim, benim ve çocuklarımın gözleri önünde gözaltına alındı ve kaybettirildi.
 
 Bizler yıllardır aynı hikâyeyi anlatmaktan yorulmuyoruz, anlatmak zorundayız, herkes bilsin diye. Tabii anlatırken kayıp acımız da tazeleniyor. O günden sonra hukuki yollarla arayışımız hep sürdü ancak bir daha eşimden haber alamadık. Eşim gözaltında kaybettirildikten sonra İHD’ye gidip başvuru yaptım. O dönem Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’nda yeni yeni oturuyordu. Ben de onlara katıldım ve kayıplarımızın akıbeti için mücadele ettik. 1995’ten bu yana aktif gelen ailelerden birisiyim. Eşimin geri gelmeyeceğini biliyordum. Ama benim beş tane çocuğum babasız kaldı. Benim de bu yüzden acım büyük. Bazı anneler çocuk acısı çekiyor, kızını, oğlunu kaybediyor, ama benim de eşim kayboldu. Ben evlat acısı görmedim ama evlatlarıma eşim kaybettirildikten sonra ne diyeceğimi bilemiyordum” dedi.
 
‘Devletin işlediği suçları biz meydanlarda dile getiriyoruz’
 
Hanım Tosun devamında şu sözleri kullandı: “30 yıldır Galatasaray’dan neden vazgeçemiyoruz? Türkiye’de her gün onlarca insan gözaltına alınıp kaybediliyordu. Biz Galatasaray’da oturduğumuzda kayıpların yavaş yavaş azaldığını gördük. Biz ne zaman gür bir sesle Galatasaray’da sesimizi yükselttik, o zaman kayıpların azaldığını gördük. Bu yüzden vicdanımız rahatlıyordu. Türkiye her ne kadar inkâr etse de, Galatasaray Lisesi önünde dünya bizim sesimizi duydu. Biz Galatasaray’a dört elle sarıldık. Biz Galatasaray Meydanı’nda sadece kayıplarımızı istemiyoruz, o suçluların da yargılanmasını istiyoruz. Meydanda her hafta bir kaybın hayatını anlatırken, nerede kaybolduğunu ve hangi emniyet müdürlüğünde ya da hangi karakolda görevli olduğunu da özellikle vurguluyor, teşhir ediyoruz. Devletin işlediği suçları biz meydanlarda dile getiriyoruz. Devlet neden açmıyor o arşivleri? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden kayıplarla ilgili bir sürü karar çıkıyor. Devlet bu meseleyle ilgili Avrupa’ya üye oluyor ama özellikle kayıplar için hazırlanan o protokolü imzalamıyor. Neden imzalamıyor? Çünkü imzalarsa, kayıplar için bir şey yapmak zorunda kalacak. Onlarca ülke imzaladı ama Türkiye hâlâ imzalamadı. Biz de bu yüzden 30 yıldır mücadele ediyoruz.”
 
‘Devletin benim çocuklarıma bir can borcu var’
 
Devletin kayıplar için adım atması gerektiğinin altını çizen Hanım Tosun, “Acaba devlet bu konuda bir adım atacak mı, acaba vicdanlı biri çıkıp bize bir mezar taşı gösterecek mi? Kayıplarımızın devletin arşivinde olduğunu çok iyi biliyoruz. Devletin bize bir mezar taşı, bir can borcu var. Benim çocuklarıma bir can borcu var. Devlet isterse 24 saatte bu meseleyi çözebilir. Şu an ülkeyi Cumhurbaşkanı yönetiyor ama siyasetten geliyorlar. Kürtler ise siyaset yapınca ya faili meçhule kurban gidiyor, ya müebbet, ya da idam ediliyorlar. Eşim başka bir şey yapsaydı belki bu kadar peşinden koşmazdım, bu kadar direnmezdim. Ama kişisel fikrimde siyaset herkesin hakkıdır, herkes siyaset yapabilir. Benim eşim kötü bir şey yapmadı, kimsenin evini yakmadı, kimseyi öldürmedi, siyasi bir kimliği vardı. Onun gittiği yol kötü bir yol değildi. Bu yüzden 30 yıl da geçse, ömrüm yettiği sürece kayıplar mücadelesinden vazgeçmeyeceğim. Ben onun sayesinde, onun verdiği mücadele sayesinde 30 yıldır insan hakları savunucusuyum. Ömrüm yetene kadar bütün kayıplar için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğim” dedi.
 
‘Yaşanan tüm acılara rağmen barış istiyorum’
 
“Barış ve Demokratik Toplum” sürecini hatırlatan Hanım Tosun şunları dile getirdi: “Gerçekten bu ülkeye barış gelmesini istiyoruz. Keşke gerçekten bir barış olsa, keşke bütün zindanlar boşalsa, keşke kayıplarla ilgili bir adım atılsa. Eğer gerçekten barış istiyorlarsa, Galatasaray’da bulunan Özgürlük Heykeli’nin etrafındaki bariyerleri kaldırsınlar. O heykel gözaltında, meydan gözaltında. Herkes oraya gelip o bariyerlere bakıyor. Galatasaray bizim için çok önemli, orası bizim için kayıpların mezarıdır. Eğer gerçekten barış isteniyorsa önce Galatasaray Meydanı’ndaki annelerin yolu açılmalı, meydan açılmalı. Galatasaray Meydanı şu an gözaltında, o utanç bariyerleri bir an önce kaldırılmalı. 
 
Bu ülkeye barış çok geç kaldı. Barıştan bahsediliyor, ‘terörsüz Türkiye’ deniliyor. Hangi terörden bahsediliyor? Siz barıştan bahsediyorsanız, terör kelimesini ağzınıza almamanız gerekiyor. Bana sorarsanız terörist kimdir diye; benim evimi yakan teröristtir, kim yaptıysa gitsin araştırsın. Benim babamı evin içinde kurşuna dizen teröristtir, kim yaptıysa gitsin araştırsın. Benim köyümü yakıp yıkan teröristtir. Benim eşimi gözaltına alıp kaybedenler teröristtir. Kim yaptıysa gitsinler o teröristleri bulup ortaya çıkarsınlar. Babamı vuran mı terörist, yoksa benim babam mı terörist? Bunları yapanlar terörist değil midir? Bizler yıkılan köylerimizi de geri istiyoruz. Lice’yi yaktılar, biz eski Lice’yi istiyoruz. Bütün bu acılara rağmen öfkeli değilim, barış istiyorum. Anaların artık ağlamamasını istiyorum. Bu ülke Cumartesi Anneleri’ne, Barış Anneleri’ne ve bütün annelere bir can borçlu.”