Tülay Hatimoğulları: İmralı ile diyalog barış için en bağlayıcı adım olabilir

  • 12:41 7 Ekim 2025
  • Siyaset
 
ANKARA – DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’te yaptığı konuşmada, “İmralı'ya uzanacak doğrudan diyalog, silahları susturup hukuki zemini kuracak en bağlayıcı adım olabilir” diyerek, Meclis Başkanı’na inisiyatif alma çağrısı yaptı.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Kadın Meclis Grup Toplantısı’nı gerçekleştirdi. Grup toplantısına, 1 Ekim’de Amed’den “Umutla Özgürlüğe Yürüyoruz” şiarıyla başlattıkları yürüyüşü Ankara’da tamamlayan Tevgera Jinên Azad (TJA) da katıldı. Kadınlar, Meclis'e "Bijî Serok Apo", "Jin, jiyan, azadî; azad bike rêbertî" ve "Kadınlar umuda yürüyor" sloganları ile girdi.
 
 ‘Meclis kadınların barış, özgürlük, eşitlik mücadelesini duysun’
 
TJA aktivistleri ve Barış Anneleri’ni selamlayarak konuşmasına başlayan Tülay Hatimoğulları, kadınların en güçlü barış mesajını verdiklerini ifade etti. Tülay Hatimoğulları, “Meclis, siyaset ve bütün toplumun, kadınların barış, özgürlük ve eşitlik mücadelesini duysun. Selam olsun bu yürüyüşü gerçekleştirenlere, selam olsun her kente mücadelesini sizlerle birleştirerek sizleri karşılayan bütün kadınlara, selam olsun mücadeleden bir an olsun geri durmayan kadınlara” dedi.
 
‘Siyasete düşen görev düğümleri çözmektir’
 
Türkiye’nin çözüm bekleyen çoklu krizlerle karşı karşıya olduğunu belirten Tülay Hatimoğulları, “Bu yaraları görmeyen bir Meclis, kendi varlık nedenini unutmuş demektir. Türkiye belirsizliklerle dolu ve ne yazık ki her şey son derece kırılgan. Siyasete düşen görev, ülkenin ve toplumun bütün düğümlerini tek tek çözmektir. Bu ülkede olmayan beş şeyi arıyoruz, aramaya da devam edeceğiz: Ekonomik geçim, adalet, barış, demokrasi ve özgürlük. Bu yıl Meclis, tarihi sorumluluğunu yerine getirmelidir. 86 milyon yurttaşımızın beklentisi olan, hayati ihtiyaçlar olan bu beş şeyin topluma verilmesi ve sağlanması için gece gündüz demeden Meclis çalışmalıdır. Biz biliyoruz ki barış, toplumun onurudur. Cumhuriyetin 2’nci yüzyılında verilecek en büyük armağandır. Demokratik Cumhuriyet’in inşasının kapılarını ardına kadar açacak olan barıştır” diye konuştu.
 
 ‘Barış hukukunu oluşturma konusunda acil adımlar atılmalıdır’
 
“Bu halkın iktidara güveni kalmadı” diyen Tülay Hatimoğulları, halkın siyaseten somut adımlar için beklenti içinde olduğunu belirtti. Tülay Hatimoğulları, “Hangi konularda acil bir beklenti içindedir? Durmadan alarm veren açlık ve yoksullukla etkin mücadele, yaşamı felç eden anti-demokratik uygulamalara son verme, muhalif belediye başkanlarını hapse atmaya, kayyım atamaya son verme, yerel demokrasiyi güçlendirme, yargı sopasını siyasi partilerin ve muhalefetin başında sallamaktan vazgeçme… Siyasi partilerin önünü açacak yasal düzenlemelerin hayata geçmesi... Barış hukukunu oluşturma konusunda acil adımlar atılmalıdır. Yurttaşlar bunu beklemektedir” ifadelerini kullandı.
 
Tülay Hatimoğulları’nın konuşması şu şekilde:
 
“Geçen bir yıl içinde karşılıklı çatışmanın yok denecek bir seviyeye gelmesi, partilerin birbiriyle daha sıkı bir diyalog içinde olması, barışın aciliyetine olan ihtiyaç, bunun bilince çıkması bizler açısından elbette ki önemli bir kazançtır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulan Barış Komisyonu çok kıymetli çalışmalara imza attı. Doğrudur. Fakat toplum artık somut adımlar bekliyor. Durgun suyu daha çok bulandırmak isteyenlere fırsat vermemeliyiz.
 
Somut adım atılmadığı için toplumda güven oluşmadı
 
Bakın, yaptığımız binlerce halk buluşmasında çok temel bir mesaj ortaya çıktı: Barışı herkes canı gönülden istiyor. Ama somut adım atılmadığı için bu sürece ilişkin toplumda yeterince bir güvenin oluşamadığının hepimiz farkındayız. Çözüm konusunda adımlar atıldıkça soru işaretleri kesinlikle ortadan kalkacaktır. Güven artacaktır. Toplum sürece çok daha fazla sahip çıkacaktır. Süreçte güven azaltan noktalardan biri de ana muhalefet partisine ve belediyelerine dönük gerçekleşen yargı operasyonu. Bizler hem demokrasinin gereği olarak hem de barışın daha da toplumsallaşabilmesi için bu operasyonların derhal son bulmasını talep ediyoruz. Muhalefeti barış için daha fazla sorumluluk ve inisiyatif almaya davet ediyoruz.
 
Devlet barış için ne zaman eyleme geçecek?
 
Meclis’te oluşan Barış Komisyonu 13 toplantı gerçekleştirdi. Sayısız insanı bu toplantılarda dinledi. Dinlenenlerin çoğu, ‘Kürt meselesi amasız, fakatsız çözülmelidir’ dedi. ‘Demokratik haklar ve eşit yurttaşlık konusunda hukuki adımlar mutlaka atılmalıdır’ dedi. Esas soru artık şudur: İktidar ve devlet barış için ne zaman eyleme geçecek? Sayın Öcalan ve hareketi attıkları adımlarla büyük bir eşiğin aşılmasını sağladılar. Komisyonun kurulmasıyla beraber aslında bir eşik daha aşılmış oldu. Artık siyasi ve hukuki eşiği atlama zamanı gelmiştir. Demokratik entegrasyon için demokratik yasaları yapmak lazım. Komisyon, zaman kaybetmeksizin Sayın Öcalan'ı dinlemeli.
 
İmralı’yla doğrudan diyalog en bağlayıcı adım olabilir
 
Nitekim Sayın Öcalan, ‘Komisyon gelirse demokratik müzakere sürecini başlatacağım’ demiştir. Barışın anahtarı, muhatapta; baş aktör de odur. Dünyadaki çözüm örneklerinde de görüldüğü gibi, İmralı'ya uzanacak doğrudan diyalog, silahları susturup hukuki zemini kuracak en bağlayıcı adım olabilir. Bunun için Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'un inisiyatif kullanmasını bekliyoruz.
 
Katkı sunmasını bekliyoruz
 
Bu kişisel bir tercih değil. Barışın ciddiyetinin ve devlet aklının kurumsallığının gereğidir. Komisyonun Sayın Öcalan'la görüşerek önemli bir eşiğin daha aşılmasına katkı sunmasını bekliyoruz. Siyaset kurumu kararlı oldukça toplum çözüme daha çok inanır. Bu salondaki kadınlar, sizler bir haftadır yürüyorsunuz. Alanlarda, meydanlarda barışı örgütleyip Meclis’e geldiniz. Sizlerin en önemli talebi, Sayın Öcalan'ın komisyon tarafından ziyaret edilmesi, özgür yaşama ve çalışma koşullarının oluşması, umut hakkının hayata geçmesi.
 
Umut hakkı düzenlemesi
 
Sayın Öcalan'a geliştirilen uluslararası komplonun 27’nci yılına giriyoruz. 27 Şubat çağrısı, 9 Ekim komplosunu boşa çıkarmanın en güçlü adımı oldu. Sayın Öcalan, 27 yıldır kesintisiz bir biçimde halkları karşı karşıya getirmeye çalışanlara karşı çözümü ve barışı inatla savundu. Sayın Öcalan'ın umut hakkı mutlaka tanınmalıdır. Umut hakkı sıradan bir hukuk maddesi değildir. Evrensel hukukun merkezindeki ilkelerden biridir. 17 Eylül'de Avrupa Bakanlar Komitesi umut hakkıyla ilgili kararını açıklamıştır. Komisyon’dan, Meclis’ten bu konudaki beklentilerini ifade etmiştir. Bu çok önemli bir karardır ve bu beklentiye mutlaka ciddi bir biçimde yanıt verilmelidir.
 
Hakikatin açığa çıkması için mücadelemizi devam ettireceğiz
 
6-8 Ekim 2014'te IŞİD çetelerinin işlediği insanlık suçlarına karşı yaşamı savunan binler, dünyanın her yerinde sokaklara çıktı. 6-8 Ekim’de, 47’si HDP üyesi ve seçmeni olmak üzere 54 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Her yiten yurttaşımız, bu toprakların bağrında yetişmiş insanımızdır. Tam 11 yıldır gerçeklerin ortaya çıkarılması için sayısız önergeler verdik. Konuyu yargıya taşıdık. Fakat ne yazık ki ne Meclis ne yargı gereken duyarlılığı göstermedi. Bizler bu süreçte yaşananlarla ilgili hakikatin açığa çıkması için mücadelemizi devam ettireceğiz.
 
Kobanê tutsakları serbest bırakılmalı
 
Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın da içinde olduğu çok sayıdaki arkadaşımız, Kobanê Kumpas Davası’nda yargılandı ve toplamda yüzlerce seneye mahkûm edildiler. Bu dava, bir hukuk garabeti olarak tarihe geçmiştir. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve bütün Kobanê tutsakları derhal serbest bırakılmalıdır. Siyasete kelepçe vurulamaz. AİHM kararının gereklilikleri yerine getirilerek bu sürecin rahatlatılmasını hep birlikte bekliyoruz.
 
Gazze insanlığın sıfır noktasıdır
 
Ortadoğu uzun süredir savaşlarla, yıkımlarla ve ölümle sınanıyor. Bu iki yılda Filistinliler büyük acılar yaşadı. İki yılda Ortadoğu'da savaştan neredeyse etkilenmeyen bir toprak parçası kalmadı. Bu yeni dönemde Filistin meselesi yeniden bölgesel ve küresel siyasetin merkezine oturmuş durumdadır. Gazze, insanlığın sıfır noktasıdır. On binlerce çocuk, kadın, sivil katledildi. Filistinliler açlıktan, kıtlıktan, ilaçsızlıktan adeta kırılıyor. Gazze'de devam eden soykırımı en güçlü şekilde bir kez daha kınıyoruz.
 
Kürt sorunu acilen çözülmelidir
 
İsrail Sumud Filosuna da saldırıyor, operasyonlar çekiyor. Yaptıkları bu operasyonları burada bir kez daha kınıyoruz. Biz; acil ateşkes, insani yardıma kesintisiz erişim, esir-mahpus takası ve halkların güvenliğini teminat altına alacak adil bir siyasi çözüm çağrımızı yineliyoruz. Türkiye'yi yönetenlere bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Türkiye, İsrail'le başka ülkeler üzerinden yürüttüğü ticareti derhal kesmelidir. Kimse bu konuyla ilgili timsah gözyaşı dökmesin. Birleşmiş Milletler, Arap Ligi, İslam İşbirliği Teşkilatı kınıyormuş gibi yapmaktan vazgeçmeli, gerçek anlamda bir tutum almalıdır. Filistin sorunu ve Kürt sorunu, Ortadoğu'nun en derin sorunlarıdır ve acilen çözülmelidir.
 
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yaşayan bir umut oldu
 
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, bölgeyi kasıp kavuran otoriterliğe, merkeziyetçiliğe, ataerkilliğe karşı yaşayan bir alternatif, bir umut oldu. Kadın özgürlüğü, sekülerlik, çok halklı, çok kültürlü, ortak yaşam modeli sadece Suriye'de bir model değil, aynı zamanda bütün bölgenin o kötü kaderini değiştirecek bir model olarak da görülmeli, incelenmeli, desteklenmeli ve hayata geçirilmelidir. Dün başlayan Halep'teki olayları izlediniz. Halep'in Kürt mahallelerinde siviller saldırı altında. Eşrefiye, Şeyh Maksut mahallelerinde geçici Şam yönetimi grupları tarafından kuşatılmış ve orada sivil halka yönelik saldırılar sürdüğü bilgisini almıştık.
 
Kürtlerle çatışma değil, müzakere şarttır
 
Biraz önce yepyeni bir bilgi daha paylaşıldı. Şimdi Geçici Şam Yönetimi, ablukayı kaldırmamış olmakla birlikte bir ateşkesin olduğu bilgisi az önce bizlere intikal etti. Bu gelişmeler büyük bir provokasyon. Şam hükümet grupları bu saldırıları ve ablukayı derhal durdurmalı ve geri çekmelidir. Suriye'deki kırılgan dengeyi daha fazla bozmamalılar. Kürtlerle çatışma değil, müzakere şarttır. Kuzey ve Doğu Suriye, Türkiye için hiçbir zaman bir tehlike olmadı. Rojava halkı karşılıklı saygı, diyalog ve yerel demokrasi diyor. Bu, Türkiye halklarını güçlendirecek demokratik bir toplum modelidir. Bundan dolayı Türkiye’nin sivil hayatı koruyan, barışı önceleyen, Kuzey ve Doğu Suriye ile diyaloğu kurumsallaştıran bir çizgiyi izlemesi herkese pozitif olarak yansır.
 
Atılan her adım özgürlük, barış ve eşitlik için atıldı
 
Yedi gündür devam eden ‘Umutla Özgürlüğe Yürüyoruz’ eyleminizin finalini dün Sincan Hapishanesi önünde bir açıklamayla ve bugün Ankara'nın merkezinde, Güvenpark'ta gerçekleştirdiniz. Atılan her adım özgürlük için, barış için ve eşitlik için atıldı. Kadınların katledilmediği, yoksullaştırılmadığı, emeğinin sömürülmediği, dilinin yasaklanmadığı bir dünya için atıldı. Bu ülkede onurlu barışın önündeki engellerin kaldırılması için atıldı. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin baş aktörü olan Sayın Öcalan için umut hakkının uygulanması ve Sayın Öcalan'ın özgür ve eşit koşullarda bu süreçte rol oynayabilmesi için atıldı. Kadınlar Diyarbakır’dan Urfa’ya, Antep’e, Adana’dan Mersin’e, Ankara’ya yürüdü. Bu taleplerini bir kez daha parlamentodan, alanlardan, meydanlardan haykırdı.
 
Kadın katliamları bir savaş bilançosu
 
AKP’nin iktidarı boyunca kadınlara yönelik uyguladığı politikalar ne yazık ki sistematik bir şekilde hak gasplarının önünü açtı ve onları kurumsallaştırdı. Kadınların kazanımlarını adım adım budadı. AKP, kadını yalnızlaştıran, eve hapseden, mücadele gücünü bastıran bir politik hattı derinleştirmeye çalışıyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele değil, şiddeti görünmez kılmak için çaba harcıyor. Bakın, 2005’ten bu yana, son 20 yılda 7 bin 810 kadın erkekler tarafından katledildi. 7 bin 810 kadın! Tam bir savaş bilançosu.
 
AKP iktidarı, kadın düşmanlığını adım adım kurumsallaştırdı. Kadının adını bakanlıktan sildi. ‘Kadın yok, aile var’ diyerek şiddeti, istismarı, cinayeti ailenin içinde hapsetme ve gizleme eğilimini güçlendirmeye çalıştı. ‘Tecavüzcü ile evlenirse dava düşer’ diyen zihniyet, kadın düşmanlığının nasıl beslendiğini hepimize gösterdi. Kürtajı katliam ilan ederek kadın bedenine adeta savaş açtı. Kanun hükmünde kararnamelerle kadın derneklerini kapattı. Kadın dayanışmasını susturmak istedi. Kadın belediye eş başkanlarına kayyım atadı, görevlerinden aldı, çoğunu tutukladı. Kadın siyasetçilerini, milletvekillerini, aktivistlerini gözaltına alarak politik kadın duruşunu cezalandırmaya kalkıştı. Cezaevindeki kadınlara yönelik baskılar her geçen gün arttı. Sürgünler, çıplak aramalar, infaz yakmalar… Kadın iradesini bu şekilde tutsak etmeye çalıştılar.
 
Bu tablo, kadınlara nasıl bir savaş açıldığının göstergesidir
 
Diyanet İşleri Başkanı her gün bizim için fetva veriyor. Kaç yaşında evleneceğimize, ne giyeceğimize, miras hakkımıza... İşini gücünü bırakan Diyanet İşleri Başkanı bunlarla ilgili fetva vermeye kalkışıyor. Bu portre, AKP iktidarının son 20 yıllık egemen cinsiyetçi tutumlarının portresinin sadece mini bir özeti. Bu saldırılar, erkek egemen iktidar eliyle yürütülen savaş politikalarından bağımsız değildir. Tüm bu saldırılar karşısında bizler, mücadeleyi ortaklaştırarak, direnerek, mücadele ederek bugüne geldik. Bu direnişi, aynı zamanda savaşa karşı kadınların onurlu barıştaki ısrarında görmeliyiz.
 
Yürüyüşünüz barışa olan umudu bir kez daha güçlendirmiştir
 
Bakın, 90'lı yıllardan bugüne kadar her ne kadar nifak tohumu ekilmeye çalışılsa da Türkiye kadın hareketi, feministler ve Kürt Kadın Hareketi el ele vererek barış, eşitlik ve özgürlük mücadelesini birlikte örgütleye örgütleye buraya geldi ve bugün hep beraber buradayız. 1994 yılında “Arkadaşıma dokunma” diyerek meydanlara çıktık.
 
Barış İçin Kadın Girişimi’nin ardından Kadın Özgürlük Meclisi’yle yola devam ettik. Ve şimdi ‘Barışa İhtiyacım Var’ inisiyatifiyle kadınlar, barış arayışlarını hep beraber sürdürüyor. Onurlu barıştaki istikrarımız, bu konudaki talebimiz hiçbir zaman sekteye uğramadı. Kadınlar olarak barışın konuşulduğu her masada yer alacağız, yer almalıyız. Bugün sizlerin 1 Ekim'de Amed’de başlattığı ve bugün finalini gerçekleştirmiş olduğunuz yürüyüşünüz, gerçekten barışa olan umudu ve inancı bir kez daha güçlendirmiştir.”