Sözün büyüsüne kapılıp çîrokbêj oldu

  • 09:03 12 Ekim 2025
  • Kültür Sanat
  
Neslihan Kardaş
 
WAN - Çîrokbêj Amine Sîtî Aktaş, 25 yaşında ilk kez çîrok dinlemesi üzerine sözcüklerin büyüsüne kapılıp yollara koyuluyor ve birçok kenti gezerek zulasında biriktirdiği hikayeleri dinleyiciyle buluşturuyor.
 
Binlerce yıllık sözlü edebiyat geleneğinin taşıyıcısı olan Kürt çîrokbêjleri, sözcükleri, kelimeleri ve betimlemeleri ile zamanı aşan bir hafızanın kapılarını aralıyor. Kürt halkının kültürlerinden biri olan çîrokbêjî, toplumsal hafızanın korunmasında önemli bir yer tutuyor. Geçmiş zamanlarda, özellikle uzun kış gecelerinin vazgeçilmezi, anlatılan çîroklar idi. Her çîrok sadece bir anlatı değil; bir halkın acılarına, sevinçlerine, direnişine ve hayallerine tanıklık eden canlı bir belleği de oluşturuyor. Teknolojinin gelişmesiyle dijitalleşen iletişim metotları içerisinde bu kültür, birçok insanın belleğinde çocukluğundan kalan güzel anıları temsil ediyor.
 
Çîrokbêjler, anlattıkları hikayelerle hem geçmişi bugüne taşıyor hem de Kürt halkının kimliğini, direnişini ve yaşam felsefesini gelecek kuşaklara aktarıyor. Asimilasyon politikalarıyla birlikte unutulma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu kültürün sürdürücülerinin hâlâ var olması, geleneğin gelecek kuşaklara da aktarılacağının göstergesi. Kadın çîrokbêjlerin hâlâ bu kültürü devam ettirmesi özellikle kadın hikayelerinin görünür olmasını sağlarken, toplumsal direnişin gücünü de bir kez daha hatırlatıyor. Kürtler de şu an çîrokbêjî, sözün büyüsüyle yaşayan bir miras konumunda.
 
Amine Sîtî Aktaş da çîrokbêjî kültürünü yaşatan, hikayelerin peşinden giden ve zulasında sayısız çîrok biriktiren kadınlardan biri. Amine Sîtî Aktaş (32), ilk defa çîrok dinler ve sözcüklerin büyüsüne kapılır. O yaşına kadar hiç çîrok dinlememiş olması kendisinde şaşkınlık yaratırken, Amine Sîtî Aktaş doğup büyüdüğü memleketi olan Amed’den yollara düşer. Kürdistan’ın birçok kentini gezip gittiği yerlerde zulasında çîrok biriktirerek ve biriktirdiği çîrokları anlatarak çîrokbêj olur.
 
Genç bir çîrokbêj olan Amine Sîtî Aktaş ile çîrok ve çîrokbêjî üzerine konuştuk.
 
‘Çîrok ve çîrokbêjî her geçen gün kayboluyor’
 
Tarihte çîrokbêjînin önemli bir yerinin olduğunu belirten Amine Sîtî Aktaş, hikayelerin tüm dünyayı gezebildiğini söyledi. Kürt halkının kültüründe de çîrok ve çîrokbêjlerin önemli bir yer tuttuklarını vurgulayan Amine Sîtî Aktaş, “Bu kültür, günlerimizi, gecelerimizi güzelleştirirken hayata yeni bir bakış açısı sunar. Yine kültür ve dil üzerinde de çîrok ve çîrokbêjler önemli bir yerdedir. Modernleşen yaşam ve ‘teknoloji çağı’ dediğimiz ve şu an sürdürdüğümüz yaşamın içerisinde çîrok ve çîrokbêjî her geçen gün kayboluyor. Dilimiz ve kültürümüzün devam etmesi için bizim çocukluğumuzdaki çîrokları tekrar gündeme getirmemiz gerekiyor ve yeniden çîrok anlatmaya başlamalıyız” dedi.
 
‘Büyüdükçe hayal kurmayı unutuyoruz’
 
Amine Sîtî Aktaş, dinleyicilerinin genellikle kendisine “Biz senden çîrok dinledikçe çocukluğumuza gidiyoruz ve senin anlatımınla çocukluğumuzu tekrar hatırlıyoruz” dediklerini anlatarak, “Çîrokların hem çocuklar için hem de yetişkinler için anlatılması gerekiyor. Bence şimdi çîrokların çoğunlukla yetişkinler için anlatılması gerekiyor. Çünkü bizler büyüdükçe hayal kurmayı unutuyoruz. Fakat eğer biz çîrokları tekrar hayatımızın bir parçası haline getirebilirsek, tekrardan kendi dilimizde hayaller kurabiliriz. Aynı zamanda bu hikayeler içerisinde kendimize gerçekler de bulabiliriz. Dinleyiciler çîrok dinledikleri zaman bazen bir kahramanın yerine koyuyorlar kendilerini. Bu hikayelerle kendilerine bir hayal ya da kültürlerine dair yeni bir şey yaratıyorlar. Bu sebepten çîrok ve çîrokbêjî önemlidir” diye konuştu.
 
‘Kürtçe çîroklar toplamaya karar verdim’
 
25 yaşında ilk defa annesinden çîrok dinleyen Amine Sîtî Aktaş, ilk dinleyişin ardından aklında bugüne kadar neden hiç çîrok dinlemediği ve annesinin bugüne kadar neden hiç anlatmadığı sorusunun belirdiğini söylüyor. Bu soruların yaşamı üzerinde ciddi bir etkisi olduğunu anlatan Amine Sîtî Aktaş, “Yaşamın bir gerçekliği vardı. Annem yedi çocuk büyütüyordu ve onun dışında da dedemlerle birlikte kalabalık bir evde yaşıyorduk. Ailenin tüm yükü benim annemin omuzlarındaydı. Ben bu sebeplerden dolayı biz büyüyene kadar annemin bize çîrok anlatmaya fırsatının olmadığını düşünüyorum. Sonrasında çîrok ve çîrokbêjî alanında büyük bir boşluk olduğunu fark ettim. Ve bu alanın neden boş olduğu sorusu çıktı karşıma. Ben de böyle Kürtçe çîroklar toplamaya karar verdim. Çünkü benim bir yaşam amacına ihtiyacım vardı” sözlerine yer verdi.
 
‘Bir kadın çîrokbêj sayesinde çîrok anlatmaya başladım’
 
Böylece çîrok toplamaya başlayan Amine Sîtî Aktaş kısa bir süre sonra da yollara düşer. Yeni hikayeler bulmak için yola çıkan Amine Sîtî Aktaş, “Elimden geldiğince Wan, Mûş, Bêdlis ve Colemêrg gibi birçok kentte çîrok toplamaya başladım. Bazı hikayeler hayatımı değiştirdi. Bu yolculuk esnasında farklı birçok şey de gördüm. Yine de bir kadın çîrokbêj sayesinde çîrok anlatmaya başladım. Her çîrok yenilerini çıkardı önüme. Benim yaşamım da iki çîrokbêj sayesinde değişti. Ardından çîrok üzerine eğitimlere başladım. Çünkü çîrok sadece anlatmak değildir. Çîrokun içerisinde psikoloji, sosyolojinin yanı sıra birçok farklı nokta var. Ben de yavaş yavaş bunları öğreniyordum ve artık anlatmaya başlamam gerektiğini hissediyordum. Şimdi artık hikayelerimle sahneye çıkıyorum, önceden hazırlıklarımı yapıyorum ve kendi stilimi belirliyorum. Dinleyicilerimden çok olumlu dönüşler alıyorum, çok beğeniyorlar. Gelip beni dinliyorlar ve hep beraber onların çocukluklarına gidiyoruz. Aynı zamanda beraber yeni hayaller de yaratıyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Aynı yerde 50 kişi aynı şeyi hayal ediyoruz’
 
Amine Sîtî Aktaş, çîrok anlattığı zaman bir çocuk olduğunu hissettiğinden ve o çocuğun çok özgür ve onurlu olduğundan söz ediyor. Amine Sîtî Aktaş, “Çîrok anlatırken dünyadaki tüm kişileri, üzüntüleri unutuyorum. Gündelik sorunların tamamını unutuyorum o an. Çîrok anlatırken her zaman heyecan ve mutlulukla anlatıyorum. Dinleyicilerim de heyecanımı ve mutluluğumu sesimden görüyorlar ve onlar da benimle birlikte heyecanlanıp mutlu oluyorlar. Çünkü aynı yerde 50 kişi aynı şeyi hayal ediyoruz. Bu bizim için iyi oluyor çünkü gündelik yaşamdan ve gündelik kaygılardan uzaklaşıyoruz. Bu uzaklaşma ile birlikte hayalleri kentine gidiyoruz. Hep beraber orada kahraman oluyoruz, canavarlarla, cadılarla savaşıyoruz. Savaşlarımızın sonucunda amacımıza ulaşıyoruz ve hep beraber mutlu oluyoruz. Böylece hikayemiz bitiyor, her yeni hikayeyi birbirimize armağan ediyoruz ve o hayal dünyasından çıkıyoruz” sözleriyle hikaye anlatırken yaşadığı duyguları anlattı.
 
‘Bu alanı boş bırakmamamız gerekiyor’
 
Çîrokbêjînin bir kültür olduğunu ve Kürt halkı için yerinin çok önemli olduğunu vurgulayan Amine Sîtî Aktaş, bu kültürün giderek azaldığını kaydetti. Amine Sîtî Aktaş, “Şimdiki çocukların anne babaları veya büyükleri onlara çîrok anlatmıyor. Maalesef anlattıkları zaman da başka dillerde anlatılıyor. Kürtçe çîrok artık çocuklara anlatılmıyor. Eğer dilimizin zengin olmasını ve yaşamasını istiyorsak, Kürtçe çîrok anlatmamız gerekiyor. Çocukların yaşamında anadilinde çîrok dinlemek önemlidir. Çünkü o çocuklar bu hikayeler sayesinde Kürtçe düşünecek, yaşayacak ve kültürünü bilecek. Şimdi çoğunlukla Türkçe veya yabancı dillerde hikayeler çocuklara anlatılıyor. Kendi dilimizde çok az anlatılıyor. Bizim bu alanı boş bırakmamamız gerekiyor. Her yerde kendi dilimizle Kürtlerin destan ve hikayelerini anlatmamız ve yaşatmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Çîrokbêjî doğal bir sanattır’
 
Tek başına bir hayalin peşine düşerek çîrok toplamaya ve anlatmaya başladığını hatırlatan Amine Sîtî Aktaş, “Bu çok zor bir şey değil. Herkes çîrok anlatabilir. Çîrokbêj olan biri önce kendine inanmalı ve heyecanını hiç kaybetmemeli. Belki çîrokbêjî için sahne eğitimleri alınabilir ama bizim kültürümüzde çîrokbêjî doğal bir sanattır. Çünkü bu sanat, bizim içimizde var. İsteyen herkes iyi bir çîrokbêj olabilir. Benim de isteğim; bir gün sahnede on tane çîrokbêj bir arada görmek. Son olarak da dilimize ve kültürümüze hepimiz borçluyuz, bu yüzden hepimizin kapısı her zaman çîrok ve çîrokbêjlere açık olsun” ifadelerine yer verdi.