
Yargı paketi geçti, adalet geride kaldı!
- 10:00 1 Haziran 2025
- Güncel
Fatma Gökhan
HABER MERKEZİ – Hasta tutsaklar, siyasi tutsaklar ve eşitlik talepleri bir kez daha dışarıda bırakıldı. DEM Parti’nin önergeleri reddedildi, CHP sessiz kaldı. Hukuk reformu adı altında yeniden inşa edilen şey, 'güvenlik' merkezli bir adalet anlayışı oldu!
Türkiye’de uzun süredir tartışma konusu olan yargı reformları, “paket” başlığı altında birer politika aracı haline gelirken, son olarak Meclis’e sunulan 10’uncu Yargı Paketi bu alışkanlığı pekiştirdi. Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı, AKP’nin imzasıyla sunulan ve MHP’nin desteğiyle Adalet Komisyonu’ndan geçirilen paket; yalnızca hukuki düzenlemeleri değil, aynı zamanda devletin adalet anlayışına dair ipuçlarını da içinde taşıyor. Ancak asıl dikkat çeken, paketin içeriğinden çok kapsamadığı alanlar oldu. Bu paket, Türkiye’nin demokratikleşme ve barış sürecine dair maddelerin de olması beklenen bir paketti. Sadece bir adalet düzenlemesi olarak görülmedi; aynı zamanda toplumsal barışın nasıl tanımlanacağıyla ilgili de bir bakıştı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yıllardır vurguladığı temel noktalardan biri, “demokratik ulus” ve “onarıcı adalet” ilkeleri çerçevesinde "yeni bir toplumsal sözleşmeye” ihtiyaç duyulduğudur. Abdullah Öcalan, “barışçıl çözümün hukuki altyapısı”nın sadece çatışmasızlıkla değil; hukukun eşit ve kapsayıcı biçimde işletilmesiyle mümkün olabileceğini dile getirmişti. Siyasi tutsaklar meselesi de bu çağrıların merkezinde yer alıyor.
Ancak 10’uncu Yargı Paketi, Abdullah Öcalan’ın çağrısını kapsamayan bir karakter taşıyor. “Toplum güvenliği” gibi muğlak gerekçelerle özellikle siyasi tutsakların dışarda bırakılması, devletin barışa dair yeterli bir irade göstermediğini ortaya koyuyor. Halbuki barışçıl ve demokratik bir çözüm süreci için devletin yapması gereken ilk şey, adalet mekanizmalarını eşitlikçi, kapsayıcı ve onarıcı bir zemin üzerinden yeniden kurgulamaktır. Ancak Meclis'te yapılan tartışmalar, hukuk ve yasanın ele alınış biçimi Abdullah Öcalan'ın bakış açısının ve çağrısının çok altında kaldı. Paket, önümüzdeki günlerde Genel Kurul'da görüşülecek olsa da ciddi bir değişiklik beklenmiyor.
Bir yasa daha 'Muhalefetsiz' geçti
AKP-MHP ittifakının oy çokluğuyla komisyondan geçirilen paket, muhalefetin neredeyse tüm eleştirilerini ve önergelerini geri çevirdi. En dikkat çekici muhalefet ise DEM Parti’den geldi. Parti, COVID-19 sürecinde çıkarılan ve yaklaşık 90 bin hükümlünün tahliyesine olanak tanıyan infaz düzenlemesinin güncellenerek yeniden getirilmesini ve bu kez siyasi tutsakların da kapsam içine alınmasını talep etti. Önerge açık, net ve eşitlik temelliydi. Ancak komisyonda bu talep reddedildi. CHP ise bu konuda sessiz kaldı ve oylamada çekimser kaldı. Bu durum, yargı alanında siyasi partiler arası ayrım çizgilerini daha da keskinleştiriyor.
Hasta tutsaklar ve 'Toplum Güvenliği' kıskacı
Paketteki bir diğer tartışmalı başlık, hasta tutsakların infazlarının ertelenmesine dair maddeydi. DEM Parti, özellikle “ağırlaştırılmış müebbet” cezası alan hastaların kapsam dışında bırakılmasına itiraz etti. Parti, bu düzenlemenin Anayasa’daki yaşam hakkı ve işkence yasağı ilkeleriyle çeliştiğini savundu. “Topluma tehlike oluşturma” gerekçesiyle yapılan ayrım, yalnızca hukuki değil; aynı zamanda vicdani açıdan da sorgulanmayı hak ediyor. Zira herhangi bir somut gerekçeye dayanmayan “muhtemelen vardır” gibi yanıtlar, yasa yapım sürecinin keyfiyete açık olduğunu gözler önüne seriyor.
Kamuoyunun beklentisi ve siyasi algı mücadelesi
Adalet Bakanı ve AKP’lilerin önceki açıklamaları, kamuoyunda infaz indirimi benzeri bir beklentiyi zaten oluşturmuştu. DEM Parti bu beklentiyi dikkate alarak yasa sürecine önergeyle müdahale etti ve bu müdahalenin yalnızca siyasi değil, toplumsal eşitlik talebiyle bağlantılı olduğunu vurguladı. Ancak AKP'nin bu önergeyi reddederken bir yandan da “bizi engellediler” şeklinde DEM Parti’ye yönelik algı oluşturması, hukuk değil algı yönetiminin öne çıktığı bir politik zemin yaratıyor.
CHP’nin 'Çekimserliği' ne anlama geliyor?
Tüm bu tartışmaların içinde CHP’nin pasif duruşu dikkat çekiyor. Özellikle hasta tutsaklar ve infaz düzenlemeleri gibi hak ve hukuk temelli konularda söz almaması, önerge sunmaması ve oylamada çekimser kalması, muhalefetin en büyük partisi olarak toplumsal beklentilere yeterince yanıt veremediği eleştirilerini gündeme getiriyor. Bu durum, muhalefet cephesinde de stratejik bir boşluk yaratıyor.
Adaletin sosyolojik yüzü: Kapsama girmeyenler
Yargı paketlerinin asıl etkisi, yalnızca hangi suçların nasıl cezalandırılacağıyla sınırlı değil. Aynı zamanda kimin dışarda bırakıldığı, kimlerin “toplum için tehlike” olarak kodlandığı, hangi yaşamların “önemsiz” görüldüğü üzerinden okunmalı. Bu son paket, özellikle siyasi tutsaklar, ağır hasta tutsaklar ve eşitlik talep eden kesimler açısından, devletin adalet kavrayışının hala güvenlik merkezli, ayrımcı ve otoriter bir zeminde şekillendiğini gösteriyor.
Hasta tutsakların tahliyesi, infaz rejiminde eşitlik, siyasi tutsakların haklarının tanınması gibi adımlar; yalnızca bireysel haklar açısından değil, aynı zamanda toplumsal barışın inşası için de vazgeçilmez önemdedir. Aksi halde devletin güvenlik merkezli yargı politikaları, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmekten ve barış umudunu zedelemekten başka bir sonuç üretmemektedir.
Reformdan ziyade rıza üretimi
10’uncu Yargı Paketi, teknik olarak bir reform metni gibi sunulsa da siyasal işlevi daha çok muhalefetin bastırılması, toplumsal rızanın yönetilmesi ve ceza adaletinin araçsallaştırılması olarak tezahür ediyor. Hukuki düzenlemeler, adaletin herkese eşit biçimde işlemesi için değil, siyasi iktidarın çizdiği sınırlar içinde yeniden ve yeniden dizayn ediliyor. Bu da Türkiye’de hukukun, toplumun adalet duygusunu değil, iktidarın güvenlik kaygılarını öncelediğini açıkça ortaya koyuyor.