‘Doğaya da barış gelmeli’

  • 09:03 9 Haziran 2025
  • Ekoloji
 
Rozerin Gültekin
 
İSTANBUL – Barışın inşası ve ekolojik kırımın son bulması arasındaki doğru orantıya dair değerlendirmelerde bulunan ekolojist Melis Tantan, “Kırımları ancak onurlu bir barış ve demokratik ekolojik bir toplum yaratarak durdurabiliriz. Biz de elimizden gelen her şeyi yapacağız, çünkü barış aynı zamanda doğaya da gelmek zorunda” dedi.
 
Yıllardır savaş politikasının sürdürüldüğü alanlardan biri olan doğa, talanla ve kırımla karşı karşıya kalıyor. Doğanın talanını bir tahakküm aracı olarak kullanan iktidar, başta Kürdistan kentleri olmak üzere birçok kentte doğa katliamı gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye devam ediyor. Savaşın ve derinleşen ekolojik kırımın son bulması, ekolojik bir yaşamın inşa edilebilmesi için barış ön koşul olmakta. 
 
Ekolojist Melis Tantan, barışın inşasının ekolojik alanda yaratacağı dönüşüme dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Barış aynı zamanda doğaya da gelmek zorunda’
 
Barış görüşmelerini ekoloji mücadelesi yürütenler olarak olumlu karşıladıklarını ve destek verdiklerini ifade eden Melis Tantan, “İlk açıklamalardan sonra zaten ekoloji örgütlerinin bir kısmı da ‘Süreci destekliyoruz ve sorumluluk almaya hazırız’ diye açıklamalarda bulundu. Ekoloji hareketi, dünden bugüne bu toprakları, doğayı koruyan tüm insanların barış özlemi var; buradan görülüyor. ‘Savaş, en büyük ekokırım yaratıcısıdır’ dediğimiz yerde, savaşın sonlandırılmasına yönelik tüm adımlar, diplomatik görüşmeler dahil, doğayı kurtaracak nitelikte görüşmelerdir. Biz de büyük bir hızla bu görüşmenin gerçekleşmesini ve toplumsal onurlu bir barışın sağlanmasını bekliyoruz. Bizler de elimizden gelen her şeyi yapacağız,  çünkü barış aynı zamanda doğaya da gelmek zorunda; bunu çok iyi biliyoruz” dedi.
 
Savaşın yarattığı ekolojik kırım
 
Savaşın yaşamın her alanında talan yarattığını belirten Melis Tantan, hayvanların, suların, doğanın tahrip edildiğini, insanların ise yaşam haklarının gasp edildiğini dile getirdi. Melis Tantan, “90’larda orman yakmaları ve köy yakmalarıyla geçen bir süreç vardı. O süreç yakın zamanda ormanların kesimine doğru evrildi. Savaş politikası, bir yanıyla baskıcı ve sömürgeci bir ekonomi politikasıyla birleşmiş durumda. Ağaçlara artık bir kereste gözüyle bakılıyor; ‘Biz bunları niye satamayalım?’ diyorlar. Özellikle Şırnak’ın Cudi, Besta başta olmak üzere, orman varlığının yüzde 10’a yakını güvenlik politikaları gerekçesiyle yok edildi. Devlet, savaş ve güvenlik politikalarıyla kriz yaratmaya ve bu krizi nasıl fırsata çevireceğini düşünmeye başladı. Bu sadece ormanlarla sınırlı değil; özellikle Kürt coğrafyasında suyun gaspı yıllardır sürüyor. Daha dün mesela Bismil’in Ambar tarafındaydım ve Dicle’yi besleyen suların barajlarla nasıl el konulduğunu, can suyunun bile verilmediğine şahitlik ettim. İki yıldır o su bu halde. O suların, çayların geçtiği yerlerde yaşayan bitkiler ölüyor. Kuraklık daha fazla artıyor ve yaban hayat daha fazla ölüyor. Oranın etrafında yaşayan köyler, yaşam imkânı bulamaz hale geliyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Su hem gasp ediliyor hem de kirletiliyor’
 
“Su bir savaş aracı olarak kullanıldı. Kürdistan’ın dört parçasında bir barışın inşası ve bir ortaklık inşası, aslında suların, derelerin, nehirlerin özgür akmasını beraberinde getirecek” diyen Melis Tantan, “Su hem gasp ediliyor hem de kirletiliyor. Dolayısıyla aksa belki kendini temizleyecek, ama su durgun göletler haline getiriliyor ve o temizlik özelliğini de kendinden gerçekleştiremiyor. Biz sürekli dağların, yer altı sularının korunması gerektiğini söylüyoruz. Dağlar önemli çünkü hem ormanlar hem de içinde bulunan bozkır alanlar nedeniyle iklimi koruyan, yaşamı var eden, yer altı sularını besleyen nitelikte yerler. Ancak güvenlikçi politikalar, ‘Buraları nasıl delebilirim, nasıl petrol çıkartabilirim, bunu bir kazanca dönüştürebilirim?’ gözüyle bakıyor. En son Gabar’da çıkartılan petrolle ilgili övünmeleri, aslında Türkiye’nin bir kalkınma hamlesi değil; güvenlikçi politikaların uzantısı olarak Kürdün dağını yok etme gibi bir uzantısı. Batman’ın her yerinde bir petrol sondaj aracının çalıştığını görürsünüz ama bu sadece Batman’la sınırlı kalmıyor. Şimdi Amed’in ilçelerinde Kanada petrol şirketlerine petrol arattırıyorlar. Bir yandan bu süreçle ilgili görüşmeler sürerken, adımların bu yönde de atılmasını bekliyoruz. Adım atmazsanız, doğayı yağmalayan politikalara devam ederseniz buradaki samimiyet gerçekliğini sorgulamak gerekiyor gerçekten” sözlerini kullandı. 
 
Savaş doğada ne yarattı, tespit edilerek yola çıkılmalı
 
Ekoloji alanında barışın sağlanması için ilk olarak Kürdistan’daki maden ve enerji projelerinin durdurulması gerektiğinin altını çizen Melis Tantan, “Urfa’da tarım arazilerine kurulu devasa GES projeleri var. Silvan Barajı, Cizre Barajı gibi Dicle Nehri üzerine kurulacak yeni devasa barajlar var. Fırat’ın başında İliç’teki altın madeninin kapatılması gerekiyor. Demokratik toplumun ekolojik ayağını nasıl kuracağımızı kentlerde, ilçelerde ve köylerde ekoloji meclisleri kurarak konuşmamız gerekiyor. Demokratik toplumu kurmak için ormansızlaştırmaları engellemek, ektiğimiz toprağa, can veren suya sahip çıkmamız gerekiyor ki yaşam devam edebilsin. Bununla birlikte Kürdistan’ın ekosistem özelliklerine ilişkin bilimsel çalışmalar yapılması gerekiyor. 
 
40 yıllık savaş, buradaki bilimsel çalışmaların da yapılmasının önüne geçen bir süreç oldu. Koruyacağız ama neyi? Bunun bilgisi, kadim bilgilerden ve bilimsel üretimlerden harmanlanarak toplumsal bilince çıkartılmalı. Yaban alanlarının özellikle korunması, gelecek nesiller için çok önemli. Bir yere ağaç dikmek, orayı ormanlaştırmak demek değildir; daha önce ağaç yetişmeyen bir yere ağaç dikemezsiniz. Orası bozkırsa bozkır ekosistemi olarak sürdürmeniz gerekir. Ya da ektiğiniz bir ağaç, oranın yerel özelliklerine uygun bir ağaç değilse dikemezsiniz. Doğaya sahip çıkmak, yapay yeşil bir alan yaratmak değildir; doğayı olduğu gibi kurmak demektir. Bazı yanlış ezberlerimizi de bozarak bir öğrenme süreci yaşamamız gerekiyor” diye kaydetti. 
 
Ekoloji ve barış mücadelesi ortaklığı
 
Ekoloji ve barış mücadelesinin ortaklaştığı zemine ve iki mücadele alanının ortaklaşmasının önemine dair konuşan Melis Tantan şöyle devam etti: “Savaş, en büyük ekokırım yaratıcısıdır. Mezopotamya coğrafyası bunun en iyi örneği. Ekoloji mücadelesi aynı zamanda bir yaşam savunusudur, aynı barış mücadelesi gibi. İnsana savaş açan, doğaya da savaş açmıştır. Silahların susması, güvenlikçi politikaların öncelenmesine son verilerek, doğanın korunmasını öne alan politikaların hayata geçirilmesine öncelik verebilir. Ekoloji mücadelesi verenlerin, bunun öncelenmesine yönelik güçlü duruşu belirleyici olacak.
 
Barış olmadan doğa kurtulmuyor; ancak doğa özgür olmadan da barış olmuyor. Doğayı nesneleştirir, metalaştırır bir araç haline getirirsen, yeni krizlerle uğraşmak zorunda kalırsın. Bu açıdan demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın hem toplumların hem de doğanın özgürleşmesi açısından yaratabileceği pratikleri Rojava’da gördük. Dayanışmacı ekonomilerin, doğayla barışık bir yaşamın, olanaksızlıklardan olanaklar yaratabilmeyi de mümkün kılabilmesi önemli.”
 
‘Kırımları ekolojik bir toplum yaratarak durdurabiliriz’
 
Melis Tantan, son olarak Türkiye ve Kürdistan’da ekoloji alanında çalışma yürütenlere barışın inşası için düşen sorumluluklara işaret etti. Melis Tantan, “Önce Kürtler kendi doğasına sahip çıkmak zorunda. Şırnak’taki basın açıklamalarına tüm Şırnak halkı katılmalı. Amed’de madenlere, Mardin’de GES’lere karşı mücadele eden köylülerin yanında tüm kent halkı durmalı, yalnız bırakmamalı. Tüm şehir nasıl ki barış özlemi için kenetleniyorsa, aynı şekilde bu projeleri durdurmak için de kenetlenmeli. Türkiye’nin dört bir yanından tüm ekoloji ve doğa savunucuları olarak, demokratik toplum özleminde olan insanlar olarak yüzümüzü Kürdün doğasını korumaya döneceğiz; tüm koruma ve yeniden yaşatma mücadelesini birlikte yapacağız. Böylelikle demokratik ekolojik bir toplumun inşasını yapabilir ve savaşın yarattığı ekokırımları ancak böyle yok edebiliriz. Kırımları ancak onurlu bir barış ve demokratik ekolojik bir toplum yaratarak durdurabiliriz” diye konuştu.