Jîna Emînî’nin ardından: Özgürlük talebi derinleşti!

  • 09:03 15 Eylül 2025
  • Güncel
Melek Avcı
 
ANKARA - İranlı aktivist Shaghayegh Noruzi, Jîna Emînî’nin katledilişinden bu yana geçen üç yılı ve bugünkü mücadele hattını anlatarak, “Kadınların yüzü değişti, özgürlük talebi derinleşti ama muhalefet hâlâ eksik” dedi. 
 
İran’da Kürt kadın Jîna Emînî’nin 13 Eylül 2022 tarihinde göz altına alınıp 16 Eylül 2022 ‘de katledilmesinin ardından “Jin jiyan azadî” sloganı ile başlayan serhildan 3’üncü yılana girdi. Yıldönümüne geldiğimizde İran’da kadın mücadelesi yükselirken Orta Doğu’daki gelişmeler ise bu direniş ve eylem biçimlerini de etkilemiş durumda.
 
İranlı insan hakları aktivisti Shaghayegh Noruzi 3 yılda gelinen noktayı ve şu anki mücadeleye ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı. 
 
“Kadınların hakları, kadınların hayatı ve özgürlük konusunda elde ettiğimiz farkındalık başarısının yanı sıra, bugün İran toplumu ve İran sokaklarına bakarsanız, sokakların yüzünün değiştiğini, kadınların artık hiçbir baskıyı kabul etmediğini görebilirsiniz.”
 
*“Jin jiyan azadî” eylemlerinin üçüncü yılına girerken, bugünkü toplumun ruh halini nasıl tanımlarsınız? Bu eylemlere katılım, yaklaşım değişti mi?
 
Evet eylemlerin üçüncü yılına giriyoruz ve üç yılda pek çok şey oldu. En önemli olaylardan biri, İsrail'in İran'a yönelik saldırısıydı. Bu olay, genel olarak bir şeyleri değiştirmekle kalmadı, İran toplumuna, eylemler noktasında da bir tür yeni bir bilinç de kazandırdı. Ama şunu diyebilirim ki üçüncü yılında yaşam boyu özgürlük talebinin en önemli kazanımı, İran muhalefetinin çalışması gerektiği konusundaki bilgi ve farkındalık olduğu. Yani, muhalefetimizde, analizlerde, siyasi anlayış ve hatta strateji açısından birçok zayıf noktamız vardı. Kadınların hakları, kadınların hayatı ve özgürlük konusunda elde ettiğimiz farkındalık başarısının yanı sıra, bugün İran toplumu ve İran sokaklarına bakarsanız, sokakların yüzünün değiştiğini, kadınların artık hiçbir baskıyı kabul etmediğini görebilirsiniz. 
 
Bu, tüm bu şeylerin yanı sıra büyük bir başarıydı, gerçekten büyük bir başarıydı. Tabi, İran toplumunun hala güçlü bir muhalefete sahip olmadığına inanıyorum. Tekrarlamak gerekirse, farkındalık, siyasi analiz, strateji ve hatta seferberlik açısından durum böyle…
 
Bu geçen 3 yıl boyunca muhalefetin bu zayıf noktasını örtbas etmek için çok az çaba sarf edildiğidir. Bence muhalefet, muhalefetteki bu önemli zayıflığı hala tam olarak anlamıyor ve İsrail'in saldırısından sonra bu boşluğu doldurmak için net bir hedef hala görmüyoruz. Ayrıca, İran toplumunun muhalefeti, tamamen İslam Cumhuriyeti rejimine karşı savaşmak isteyen ve hükümeti değiştirmek üzerine bir muhalefet ortaya koymasıdır. Bu rejimi başka bir rejimle değiştirmek istediklerini önlerine hedef olarak koydular. 
 
Gerçekte, çok net bir yapıları yok, ideolojik bakışları yok. Bu yüzden bana göre, insanların İsrail'in İran'a saldırısından sonra yine ellerinden geleni yaptıklarını görebiliyoruz. En iyi seçeneği seçiyorlar. Bence, hava saldırısına karşı durmadılar, ancak muhalefetin çok belirsiz olduğunu, net bir yol, net bir metodoloji, hatta bu tür önemli olaylar hakkında net bir argümanları olmadığını görebildik. Şu anda bu noktadayız; zeki, değişime açık, daha iyi bir yaşam, demokrasi isteyen, insanı ve insan haklarını savunmaya güçlü bir inancı olanlar var. Ama diğer yandan, büyük kaybımız, bu insanların eylemlerine ve çabalarına cevap olabilecek bir muhalefetin hala olmaması.
 
“Zorunlu başörtüsü konusunda kadınlara büyük baskı uygulamama kararlarını sürdürüyorlar şimdilik. Ancak diğer yandan idam cezalarından ve tutuklamalardan da vazgeçmediklerini ve bu iki ana cezayı uyguladıklarını görüyoruz.”
 
* Takip ediyoruz ki hükümet baskı ve şiddet mekanizmalarını da protestolarla birlikte eş zamanlı arttırıyor. Tutuklama dalgaları, baskılar ve buna bakış nedir?
 
Bence hükümetin uyguladığı baskının en büyük etkisi, hareketin başlamasından kısa bir süre sonra hissedildi. Tabii ki, hareketi bastırmak için operasyonların en yoğun olduğu dönem eylemin sonunda ve eylemlerin başlamasından aylar sonraydı. Çok sayıda tutuklama ve idam cezası oldu ama diğer yandan, mücadelenin sonucu olarak kadınlar üzerindeki baskının kısmen azaldığını itiraf etmeliyim. Bunun nedeni, hükümetin düğmeye basmak istememesi ve kadınları başka tür şiddet eylemleriyle baskı altına alarak kışkırtmak istememesiydi. Şunu görüyoruz, zorunlu başörtüsü konusunda kadınlara büyük baskı uygulamama kararlarını sürdürüyorlar şimdilik. Ancak diğer yandan idam cezalarından ve tutuklamalardan da vazgeçmediklerini ve bu iki ana cezayı uyguladıklarını görüyoruz. İsrail'in İran'a saldırısından sonra da devam ediyor, ülke içinde “İsrail için çalışan kişileri bulma” argümanı ile daha da arttı.
 
Ne yazık ki, bu saldırıyla birlikte toplumun neler olup bittiğini anlaması daha da karmaşık hale geldi. “Jin jiyan azadî” söz konusu olduğunda, kadınların hayatı ve özgürlüğü için mücadele edenleri tutukladıkları bizim için açıktı. Bizim içimizdekileri tutukluyorlar. Bunun tamamen değiştiğini söyleyemem.
 
Ama İsrail, daha önce ülke içinde oluşturduğu erişim ve etkiyle, ülke içine soktukları çok sayıda insansız hava aracıyla İran'a saldırmaya başladı. Saldırı sınırların içinden başladı. Bu da toplumu çok ciddi etkiledi. Bu saldırı için çok sayıda İranlıyı tutmuşlar. Saldırıdan sonra, bu insanları casusluk yaptıkları ve İsrail için çalıştıkları için tutukladıklarını söylediklerinde, insanların tamamen buna inandığını söyleyemem ama inanlar oldu ve bazıları da buna şüpheyle yaklaştı.Bu, yabancıların saldırısının sonucuydu.  
 
Varmak isteğim nokta şu, baskı yapıldığında bu ülkenin içinde iç bir sorun olarak ele alınıyor ama dışarıdan yapılan bir saldırı nedeniyle hükümetin yaptığı tüm bu baskı biçimlerine bakış değişti. İnsanların baskıya karşı direniş biçimlerini etkiledi ve bu çok kötü oldu. Ne yazık ki bu da dışarıdan bir saldırının getirdiği doğal bir sonuç, halkın birdenbire birçok konudaki fikirlerini değişime uğrattı. Bu Jîna direnişinde de yaşandı.
 
“Bu sadece bir tür kadın haklarını, talepleri elde etmekle ilgili değildi. Ayrıca, bu hareketin ardından etnik gruplar arasında çok büyük bir anlayış ve bilinç kazandık.”
 
* Jîna Emini'nin Kürt kimliğini de düşünecek olursak, bu eylemlerin toplumsal hafızadaki yeri ve hareketin tonu hakkında gözlemleriniz nelerdir? 
 
Mahsa Emini hareketi, bizim için çok önemli bir başarıydı ve bize farklı etnik gruplar, özellikle de Fars ve Kürt etnik grupları arasında yeni bir anlayış kazandırdı. Ve bu farkındalık, diğer etnik grupların da direnişlere daha fazla katılımını sağladı, bu hareket değerleri gösterdi.  Bu sadece bir tür kadın haklarını, talepleri elde etmekle ilgili değildi. 
 
Ayrıca, bu hareketin ardından etnik gruplar arasında çok büyük bir anlayış ve bilinç kazandık. Ve konuda oldukça umutluyuz. Bu anlayışı bu şekilde sürdürebileceğimize dair umudumuz var. Orta Doğu'da, özellikle İran'da, yine İsrail ve İran arasında birçok şey oluyor. Hepimiz, Farslar ve Kürtler olarak, neler olup bittiğine dair temel bir anlayışla dayanışma içinde tüm bu mücadeleleri atlatabileceğimizi umut ediyoruz.
 
“Birçok kadın bu bedeli yaşamlarıyla ödüyor. İdam cezalarının durmasına karşı kampanya da bu güçlü kampanyalardan biri. Bu yüzden, toplumu harekete geçirdiklerinde  işleri değiştiriyorlar. Hükümet büyük bir tehdit hissediyor.”
 
* Baskı arttıkça halkların eylem çeşitliliğinin de arttığını görüyoruz. Günlük sivil itaatsizlik, sessiz protestolar, tematik boykotlar… Tüm bunlar nasıl çeşitleniyor? “Kayıp ve Tutuklu Yakınları” hareketi gibi hareketler idam cezasına karşı kampanyalarda nasıl bir etki yaratıyor?
 
Ne yazık ki, idam cezası hala hükümetin elinde bir tür baskı aracı olarak kullanılıyor, bu ceza biçimi geçen yıl çok arttı. İdam cezalarına karşı bir hareketimiz var. Ancak, genel olarak şuan Orta Doğu’daki baskı ve durum göz önüne alındığında, bu durumu kendi lehimize kullanabileceğimizi, hükümetin bu baskısından bir nevi kurtulabileceğimizi umut ediyoruz. 
 
Tabi bu, idam cezasına karşı kampanyayı nasıl harekete geçireceğimize bağlıdır. Örneğin, tüm toplumun bu konuda kaygı duyması gerek, bu kaygıyı harekete geçirmeliyiz. Bu kampanyalar ve bu idam cezaları hakkında konuştuğunuz sürece, bunları en azından kısa süreli de olsa durdurma gücüne erişiyoruz. Bu yüzden, bu durum üzerinde durmaya devam etmek çok önemli. İdam cezalarının ve infaz sayılarının artması gerçekten kabul edilemez bir durum.
 
Yanı sıra İran'da birçok kampanya yürütüyoruz. Diasporada da bu kampanyaları yürütmeye çalışıyoruz tabi birçok kesim bunun yararsız olduğunu düşünüyor ama ben tam tersini düşünüyorum. Sonuçta kökler diasporada değil ve ülke içinde de birçok kampanya yürütüyoruz ve bunlardan en güçlüsü kadın haklarıyla ilgili yürüttüğümüz kampanyalardır.
 
Bu kampanyaların etkisini sordunuz şunu söylemek gerekirse, etkisini şu şekilde görebilirsiniz: Birçok kadın bedel ödüyor. Bu bedeli yaşamlarıyla ödüyorlar. İdam cezalarının durmasına karşı kampanya da bu güçlü kampanyalardan biri. Bu yüzden, toplumu harekete geçirdiklerinde  işleri değiştiren güçlü kampanyalarımız olduğunu düşünüyorum. Tabi ki her zaman istenilen en iyi sonuç elde edilemiyor, ama harekete geçirdiklerinde hükümet büyük bir tehdit hissediyor ve bu çok iyi bir şey.
 
“Bir ülkeye saldırdığınızda binaları, halkları ve insanı yok etmekle kalmazsınız. Direnişlerinin önemli bir kısmını, demokrasi hareketi hakkındaki düşünce tarzlarını da yok edersiniz.”
 
* Siz de değindiniz fakat 2025'teki bölgesel çatışmalar, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları ardından yükselen milliyetçilik dalgası, hak mücadelelerinin, başlayan eylemleri nasıl etkiledi, detaylandırır mısınız? 
 
Açık konuşmak söyleyeceğim. Her şey durdu. Her şey… Bu saldırının ana teması bize demokrasi getirmek istenildiği saçmalığıydı. Yıllardır Ortadoğu'ya bu hikayeyle geldiler ve her şeyi mahvettiklerini söyleyebiliriz ve bunu kabul etmiyoruz. Ancak, saldırının ana ve ilk etkisi, tüm toplumun acil duruma geçmesi ve tüm kampanyaların tam da bu şiddetli saldırıdan önce durduğudur. 
 
İran'da işçilerin çok güçlü ve çok şiddetli eylemleri ve yürüttükleri kampanyaları vardı. İran'daki öğretmenlerin çok ilham verici kampanyaları ve gösterileri vardı. Saldırı olur olmaz, hepsi evlerine geri çekildi. Tüm bu eylemleri durdurdular çünkü bir sabah uyanıyorsunuz ve başka bir ülkenin bir sebep olmadan sana saldırdığını görüyorsun, sadece o devletin adamlarını öldürdüğün argümanı ile geliyorlar ve yıkıyorlar. Evinin yanındaki ev yıkılıyor, komşun katlediliyor, şehir değişiyor ve bakışta bir anda değişiyor. 
 
Eylemlere yaklaşma biçiminizi elbette etkiliyor bu durum. Son yıllarda ilk kez çoğu aileler arasındaki konuşmaların ana konusu,  İslam Cumhuriyeti’nin dış politikası.  Dış politikada iyi bir sıralamaya girip girmediği merak ediliyor. Yani, uzun bir demokrasi hareketi geçmişi olan, demokrasi için çok çaba sarf eden, her şeyi kendi ellerimizle değiştirebileceğimize olan inancını yitirmiş bir ülkeye saldırıyorsunuz ve onu yok ediyorsunuz. Sadece binaları, halkları ve insanı yok etmekle kalmazsınız. Direnişlerinin önemli bir kısmını, demokrasi hareketi hakkındaki düşünce tarzlarını da yok edersiniz. İsrail'in saldırısının toplumumuz üzerinde böyle bir etkisi olduğunu düşünüyorum.
 
“Orta Doğu'daki kadınlar arasındaki dayanışma artık çok daha önemli hale geldi ve buna ulaşmamız gerekiyor. Eğer bir tür dayanışma kurabilir ve kendimiz için bir alternatif oluşturabilirsek, hayatta kalabiliriz.”
 
*Tüm bu baskılara, idam cezalarına yönelik uluslararası kampanyalar yapıldı ve birçok kınama da gelmişti. Fakat gerçeğe döndüğümüzde uluslararası insan hakları mekanizmalarından herhangi bir pratik fayda gördünüz mü? 
 
Başka zaman olsa bu soruya evet derdim ama son iki yılda çok cevabımı değiştirdi. Sadece İran'da olanlar ve İsrail'in saldırıları nedeniyle değil, Gazze'de olanlar nedeniyle de. Tabi ki bunların tamamen önemsiz olduğunu söyleyemem, ama bunu önemsizleştiren biz değiliz, Batı. Tüm bu mekanizmalar Batı’ya ait. Bu iki yılda tüm bu mekanizmalarının yararsız olduğunu anlatmak için çok net uğraştılar. Bize BM'nin, protokollerin faydasız olduğunu çok iyi gösterdiler. Batılı insan hakları mekanizmaları seçenekleri ve örgütlerinin yaptıkları her şey tamamen faydasız. Bunu bize çok farklı yollarla gösterdiler. "Biz sadece Batı'nın çok önemli ve temel çıkarlarını korumak için buradayız.  Biz sizin için burada değiliz” dediler. "Daha önce, İran'daki infazlar hakkında sizin için bir mahkeme kurduk,  rapor yazdık, kadın haklarının ne kadar kötü olduğu söyledik” diyorlar ama tüm bu faydasız şeyler bizim için değildi, kendi çıkarları içindi. Çünkü aksi takdirde, 2 yıldır Gazze'de olanlar nasıl olabilirdi, tüm bu mekanizmalar, bu konuda hiçbir şey yapmadı.
 
Biz, özellikle İran'da, bu farkındalığı çok acı bir şekilde ulaştık. Örneğin,  Türkiye’de mücadele eden kadınlar, etnik kimlikler muhtemelen bu farkındalığa yıllar önce vardı ama  bugünlerde İran’daki halk da bunu görüyor. 2 yıl boyunca Orta Doğu'da durmaksızın süren acı ve ıstırabı izledikten sonra, şimdi bana sorduğunuzda bu mekanizmaların işlevsizliğini fark etmekte ne kadar aptal davranmışız. Şuan ulaştığımız farkındalık budur. Geldiğimiz noktada özgürlüğe de haklara da ulaşmak bizim elimizde. Bunu kendimiz yapmalıyız. Bu yüzden Ortadoğu'daki kadınlar arasındaki dayanışma artık çok daha önemli hale geldi ve buna ulaşmamız gerekiyor. 
 
Bunu salt bir propaganda olarak söylemiyorum, bunun önemli olduğunu anlamamız gerekiyor. Eğer bir tür dayanışma kurabilir ve kendimiz için bir alternatif oluşturabilirsek, hayatta kalabiliriz. Aksi takdirde, onlar hayatta kalacak. Gazze'ye yaptıklarını, hepimize de yapacaklar.
 
“Metodolojimiz ve felsefemiz üzerinde çok çalışmamız gereken aşamalar var. Jina eylemlerinin büyük bir potansiyeli olduğuna inanıyorum. Ama bu, bizim bu konuyu ne kadar ciddiye aldığımıza bağlı. Bu fırsatı gerçekten kullanmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz?”
 
* “Jin jiyan azadî”nin dünya çapında kadınlar için bir sosyal sözleşme haline gelebileceğini veya gelmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? 
 
“Jin jiyan azadî”nin ana fikiri çok güçlü bir ideolojiye dayanıyor ve değişim için çok kullanışlı, pratik bir teoriyi temsil ediyor. Bu çok iyi bir şey. Mesele şu ki, Kürt ve Türk kadınların bunu diğer toplumlara nasıl yayabildiğini söyleyebilirim ama İran toplumunun, özellikle de Farsların, bu sloganı ve felsefeyi sadece yüzeysel olarak anladığını düşünüyorum, daha derine inmediler ve bu sorun değil. Ama yine de eğer bunun yararlı bir metodoloji olduğuna inanıyorsak, hala çok iyi yollar ve yöntemler keşfetmedik. Hala, bunu her kadın için kullanılabilir hale getirmek için yayma ve içselleştirme yöntemi bulmaya çalışıyoruz. Ayrıca, bazen bu felsefe, feminizm metodolojisi karşısında bir tür direngen bir durumla da karşı karşıya geliyor. Birçok konuda, etkileşime girebilirler, bazı çizgilerde birbirlerini koruyabilirler. Ama cevaplar noktasında birçok konu üzerinde çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.  
 
Acele etmemeliyiz. Bazen telaşa kapılıp aceleci davranarak kayıplar yaşıyoruz. Hemen son basamağa gelmek istiyoruz, bir anda tüm siyasi yapıya etki etmek ve değiştirmek istiyoruz Sorunuza gelirsem, bence henüz bu aşamada değiliz. Metodolojimiz ve felsefemiz üzerinde çok çalışmamız gereken aşamalar var. Burada birçok sorunumuz var. Bunlara cevap bulacağımız çok iyi kaynaklarımız da var, İran için söylüyorum. Kürt kadınların bize öğrettiği “Jin jiyan azadî” felsefesi var. Kitlesel katliamdan bu yana İran'a kadar gelen feminizm kaynaklarımız var. Ancak günümüzde, gerçek bir devrim yapmaktan bahsetmek istiyorsak, bence burada metodoloji ve felsefe üzerinde çalışmalıyız. Felsefemiz üzerinde çalıştıktan sonra en iyi yöntemle sahaya çıkabiliriz.
 
Çünkü cumhuriyet devriminden sonraki 40 ila 60 yıl boyunca bu konuda hiç çalışmadık, durmaksızın devam ettik, değişim için büyük bir heyecan ve büyük bir kayıp yaşadık. Tekrar ediyorum, büyük bir heyecan ve büyük bir kayıp. 
 
Jîna eylemlerinin büyük bir potansiyeli olduğuna inanıyorum. Ama bu, bizim bu konuyu ne kadar ciddiye aldığımıza bağlı. Bu fırsatı gerçekten kullanmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Bunun tüm kadınlar için bir cevap olabileceğini düşünüyoruz. Öyleyse, bunu nasıl yaymalıyız? Bununla feminizm ideolojisi arasındaki arayı nasıl kapatmak istiyoruz? Şimdi metodoloji ve felsefe hakkında konuşup, üretmeye devam etmeliyiz.