‘İdare ve Gözlem Kurulu, umut hakkına karşı bir mekanizma’

  • 09:03 29 Eylül 2025
  • Hukuk
Neslihan Kardaş
 
WAN - AKBK’nin “umut hakkı” kararını değerlendiren Avukat Leyla Kaplan Kertiş, “Türkiye’de umut hakkına veya infazda eşitliğe ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığı net biçimde ortaya koyulmaktadır. İdare ve Gözlem Kurulu mekanizması, umut hakkına ilişkin bir düzenleme değil, aksine onun karşısında geliştirilmiş bir mekanizma olarak değerlendirilmektedir” dedi.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için “umut hakkı” uzun süredir gündemde. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın “umut hakkı”nın ihlal edildiği yönündeki kararının 11 yıldır uygulanmaması nedeniyle, 15-17 Eylül'de toplanan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK), Türkiye'ye yeniden ek süre vererek 9 ay içinde düzenleme yapılmasını istedi. Aynı zamanda AKBK, “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun gerekli yasal düzenlemeleri hayata geçirmesi için kullanılabileceğini ifade etti. Komite, kararda Türkiye’ye Haziran 2026 sonuna kadar yeniden süre verdi.
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi üyesi Leyla Kaplan Kertiş, umut hakkına dair değerlendirmelerde bulundu.
 
Umut hakkı nedir?
 
Umut hakkının ne olduğuna dair bilgi veren Leyla Kaplan Kertiş, “Umut hakkı, ömür boyu sürecek şekilde tasarlanmış müebbet hapis cezası gibi uzun süreli hapis cezalarında mahpusun özgürlüğüne kavuşma olanağına sahip olma görüşüdür aslında. Bir gün özgür olabilirim düşüncesine sahip olma fikridir umut hakkı” dedi.
 
‘Umut hakkı, 2014-2015 yıllarında gündemimize girmeye başladı’
 
Umut hakkının ilk olarak 2014 yılında Türkiye'de gündem olmaya başladığını hatırlatan Leyla Kaplan Kertiş, “Umut hakkı, Öcalan-Türkiye kararıyla gündemimize alınmaya başladı. Öcalan-Türkiye kararını daha sonra tekrar Öcalan-Türkiye kararı, Gurban-Türkiye kararı, Boltan-Türkiye kararı izledi. Bu kararlar çoğalmaya başladı. Öcalan-Türkiye kararında AİHM bir gerekçe getirdi. Türkiye’de kişilerin infazının devam etmesi için meşru sebebin varlığını araştıracak ve aynı zamanda tahliyesini sağlayacak bir mekanizmanın olmaması durumunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üçüncü maddesi olan işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye aleyhine ihlal kararı verdi. Umut hakkı, 2014-2015 yıllarında bu şekilde gündemimize girmeye başladı”  diye belirtti.
 
‘Türkiye somut adım atmadı’
 
Leyla Kaplan Kertiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ncı maddesi gereğince, taraf devletlerin AİHM kararlarını eksiksiz, ivedi ve etkili bir biçimde uygulamakla yükümlü olduğunu vurguladı. Ancak Türkiye’nin bu konuda net ve somut bir adım atmadığını belirten Leyla Kaplan Kertiş, “Son olarak 16-17 Temmuz’da Cenevre'de yapılan İşkenceye Karşı 80’inci Oturum’da da bu kararlara dikkat çekilmiş ve Türk Temsilciliğine Eylül 2026’ya kadar gerekli bilgilerin sağlanması için bir tavsiyede bulunulmuştur. 18 Eylül’de AKBK, umut hakkıyla ilgili Gurban grubuyla ilgili bir açıklamada bulundu. Bu açıklama, Türkiye'de henüz yasal, net bir adımın atılmadığını göstermektedir. Karara baktığımızda da Türkiye’de somut bir adım atılmadığı ortaya çıkmıştır. 2026’ya kadar gerekli adımların atılması, daha önce verilmiş yasal düzenleme taslaklarının, infaz yasasıyla alakalı taslakların alınması için tavsiyede bulunulmuştur. Ayrıca bu konuda daha önce deneyim yaşamış devletlerin yapmış olduğu düzenlemelerden ilham alınması önerilmiştir” sözlerini kullandı. 
 
‘İGK umut hakkının aleyhine sonuçlar doğuruyor’
 
Leyla Kaplan Kertiş, Meclis’te kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”na işaret ederek, “Türkiye’de Sayın Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat çağrısıyla başlatmış olduğu süreç kapsamında Meclis’te bir komisyon kurulmuş ve AKBK bu komisyona önem atfederek umut hakkını da dikkate alarak bir düzenleme yapması konusunda tavsiyede bulunmuştur. Bu çok önemli bir husustur. Çünkü AKBK, Türkiye’de yürütülen sürece değer atfederek yapılacak görüşmelerin ve gündemlerin önemli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca 2020’de Türkiye, infaz yasasında değişikliğe gidip İdare ve Gözlem Kurulu uygulaması getirerek, sözde umut hakkına ilişkin bir mekanizma geliştirdiğini ileri sürdü. Ancak 18 Eylül’deki AKBK kararında İdare ve Gözlem Kurulu’na (İGK) hiç değinilmemesi, bu mekanizmanın etkili bulunmadığını göstermektedir. Tam tersine, bu mekanizma umut hakkının lehine değil, aleyhine sonuçlar doğurmaktadır” ifadelerini kullandı. 
 
‘Etkili ve çözüm sağlayan düzenlemelere ihtiyaç var’
 
Umut hakkına dair düzenlenen infaz yasasının, Türkiye’de istisnai bir durum olarak tanımlandığını vurgulayan Leyla Kaplan Kertiş, “Bu yasanın yalnızca Abdullah Öcalan hakkında geçerli olduğu söylense de aslında bu yasal düzenleme binlerce mahpusu kapsıyor. Kangren olmuş bu durumun bir an önce çözülmesi gerektiği ortada. AKBK de bu konuda net bir tavsiyede bulunmuştur. Biz hukukçular da çözüm istiyoruz. İdare ve Gözlem Kurulu gibi, mahpusun aleyhine sonuç doğuran mekanizmalar değil, gerçekten etkili ve çözüm sağlayan düzenlemelere ihtiyaç var” diye kaydetti.
 
‘İnsan Hakları Eylem Planı Türkiye’de etkili olmadı’
 
Leyla Kaplan Kertiş, AİHM’in Öcalan-Türkiye kararından sonra AKBK’nin bu kararın infazını denetleme hakkına sahip olduğunu ifade ederek, “Zaman zaman Türkiye’den insan hakları eylem planı, veri isteme hakkını kullanmaktadır. Türkiye’nin sunduğu insan hakları planlarının etkili olmadığının STK’lar tarafından raporlarla ortaya konduğunu ifade etti. İnsan hakları eylem planı veya düzenlemeler Türkiye’de hiçbir zaman etkili olmamıştır, özellikle ‘terörle mücadele’ kanunu kapsamında infaz edilen mahpuslarda etkili olmadı” diye kaydetti. 
 
Tahliyelerin önüne ‘gerekçe’ engeli 
 
2020’de İGK mekanizmasının, umut hakkına yönelik değil; aksine onun aleyhine işleyen bir düzenleme olduğunun altını çizen Leyla Kaplan Kertiş, “Bu kurulun kararları hiçbir zaman adil ve eşit uygulanmamıştır. Özellikle siyasi mahpuslarda ‘ıslah olmadı’, ‘pişman değil’, ‘taraflı koğuşta kaldı’ gibi gerekçelerle tahliyeler sürekli ertelenmiştir. Çok sayıda başvuru yapılmıştır. Bu nedenle İdare ve Gözlem Kurulu mekanizması, umut hakkına ilişkin bir düzenleme değil; aksine onun karşısında geliştirilmiş bir mekanizma olarak değerlendirilmektedir. AKBK’nin bu kurula hiç yer vermemesi de bunu doğrulamaktadır. Türkiye’de umut hakkına veya infazda eşitliğe ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığı net biçimde ortaya koyulmaktadır” diye konuştu.