
Temenni değil, somut adımlar: Umut hakkı uygulansın
- 09:07 17 Eylül 2025
- Güncel
AMED - AKBK’nın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ilişkin umut hakkı konusundaki görüşmelerini sonuçlandırması beklenirken, Sevda Çelik Özbingöl, mevcut siyasi iktidarın bu süreçte temenni ve iyi niyetin ötesine geçerek, hukuki yükümlülükler doğrultusunda somut adımlar atması gerektiğinin altını çizdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2014 yılında 26 yılı aşkın süredir tecrit koşullarında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın umut hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Tecrit koşullarını sürdüren Türkiye’ye 2024 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK) tarafından bir yıllık eylem planı süresi verildi. Geçen bir yılın ardından Türkiye bir eylem planı ortaya koymazken 15 Eylül itibarı ile AKBK umut hakkı için yeniden bir araya geldi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk Komisyonu Eşsözcüsü Sevda Çelik Özbingöl, AKBK’nın umut hakkı görüşmelerinin son gününe dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Ömür boyu hapis, idam cezası niteliğindedir’
Hak mücadelesi verilen alanlarda ve hukuk kurum ve kuruluşlarında, ölüm cezasının insan hakları kapsamında ciddi bir ihlal olduğu ve artık uygulanmaması gerektiği yönünde tartışmalar yürütüldüğünü belirten Sevda Çelik Özbingöl, bu tartışmaların ardından "umut hakkı" kavramının gündeme gelmeye başladığını hatırlattı. Ölüm cezasının yerine ömür boyu hapis cezasının ikame edilmesi yönünde bir yargısal sürecin işletildiğini vurgulayan Sevda Çelik Özbingöl, ömür boyu hapis cezasının da bir psikolojik hak ihlali olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek,“Ömür boyu cezaevinde kalma gerçeği, hiçbir özgürlüğün gelişme umudu olmamasıyla birlikte, idam cezasına yakın düzeyde bir psikolojik hak ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır. İşkence olarak tanımlanabilecek ihlallerin varlığı, mahkemeler tarafından da tespit edilmektedir. Bu bağlamda umut hakkı; ağırlaştırılmış müebbet cezası almış kişilere, bir gün özgür kalma umudunun yasal güvencelerle tanınması gerekliliği olarak tanımlanabilecek özel bir haktır. Türkiye’de bu hakkın ilk örneği, İmralı Ada Hapishanesi’nde Sayın Abdullah Öcalan’ın yargılama süreciyle somutlaşan bir uygulamayla gündeme gelmiştir” dedi.
‘Hukuki ve siyasi koşullar sağlanmalı’
Sevda Çelik Özbingöl, temel taleplerinin; Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a İmralı Ada Hapishanesi’nde uygulanan tecridin kaldırılması ve yasal olarak ihlal edildiği tespit edilen umut hakkının hayata geçirilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması olduğunu belirtti. Abdullah Öcalan’ın "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısını hatırlatan Sevda Çelik Özbingöl, şunları kaydetti: “Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümüne katkı sunacak, rolü ve misyonu kamuoyunca tartışmasız bir şekilde kabul edilen Sayın Abdullah Öcalan’ın bu sürece dahil olması için hukuki ve siyasi açıdan uygun koşulların sağlanması elzemdir. Bu konu, tüm toplumsal kesimlerin doğrudan taraf olması gereken önemli bir gündemdir. Sayın Öcalan’ın, Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’da sürecin asli öznesi ve baş müzakerecisi olarak katkı sunma potansiyeli dikkate alınarak hareket edilmelidir. Sürecin yalnızca hukuki boyutunu ele almak ya da sadece siyasi değerlendirme yapmak, eksik ve yetersiz sonuçlara yol açacaktır. Zira süreç, hem hukuki gereklilikleri hem de siyasi sorumlulukları içeren çok yönlü bir gündemdir.”
‘Umut hakkı hayati bir konudur’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), 2015, 2021 ve 2024 yıllarında, 17-19 Eylül tarihli kararlarında Abdullah Öcalan’a umut hakkının tanınmamasını hak ihlali olarak değerlendirdiğini vurgulayan Sevda Çelik Özbingöl, son toplantı sonrası ciddi değerlendirmelerin yapıldığına dikkat çekerek, “Türkiye’de 4 binin üzerinde ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsünün olduğu düşünüldüğünde, umut hakkı hayati bir yasal düzenlemeyi gerekli kılmaktadır. Gelişen süreç, Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla birlikte, silahların bırakılması kararı ve mecliste oluşturulan komisyonla yürütülen bir dönemi kapsamaktadır. Bu nedenle yalnızca hukukçulara değil; siyasetçilere, parlamentoya, hak mücadelesi yürüten kişi ve kurumlara, sivil toplum bileşenlerine ve hukuk kuruluşlarına büyük sorumluluk düşmektedir” sözlerini kaydetti.
‘Dönemsel değil, kalıcı düzenlemeler şart’
AİHM'in 2024’teki toplantısında Türkiye’ye, bir eylem planı oluşturması için bir yıllık süre tanındığını hatırlatan Sevda Çelik Özbingöl, bunun önemli bir tavsiye kararı olduğuna vurgu yaptı. Sevda Çelik Özbingöl, “10 yılı aşkın süredir devam eden hak ihlalleri kapsamında AİHM kararlarının denetlenmesinde parlamentoya önemli görevler düşmektedir. AİHM, Abdullah Öcalan ve Gurban Grubu üzerinden Türkiye’ye yönelik hak ihlali tespitinde bulunarak sorumluluklar yüklemiştir. 15-17 Eylül 2024 tarihleri itibarıyla yeniden bir değerlendirme süreci başlamıştır. Türkiye’de bu süre zarfında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Ancak sürecin ciddiyeti, yalnızca geçici adımlarla değil, kalıcı, yapısal düzenlemeleri içeren hukuki güvencelerle karşılanmalıdır. Uluslararası yargı mekanizmalarının verdiği kararlar doğrultusunda düzenlemeler yapılması zorunludur” şeklinde konuştu.
‘Türkiye’nin sorumluluğu büyük’
Sevda Çelik Özbingöl, AİHM ve Avrupa Parlamentosu üzerinden yürütülen süreçte, Türkiye aleyhine verilecek kararların sürece katkı sunmayacağını belirtti ve Türkiye'deki yargı mekanizmasının sürece demokratik bir farkındalıkla yaklaşması gerektiğini belirterek, “Sayın Abdullah Öcalan’ın yargılama sürecinin politik ve siyasi yönleri bulunmaktadır. Bu nedenle hem umut hakkının yasal düzenlemelerle güvence altına alınması hem de tespit edilen hak ihlallerine ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmesi Türkiye açısından büyük bir sorumluluktur. Cezaevleri, ağırlaştırılmış müebbet yargılamaları ve demokratik hukuk düzenlemeleri, acil gündemler olarak önümüzde durmaktadır. Bu nedenle, hukukçuların, yargı organlarının, meclisin ve siyasi mekanizmaların da bu süreci gündemlerine alması şarttır” ifadelerini kullandı.
‘Barış ve demokrasi birlikte yürütülmelidir’
Barış ve demokratik toplum kavramlarının birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini ifade eden Sevda Çelik Özbingöl, şunları dile getirdi: “Türkiye’de 4.000’in üzerinde ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü ve 2.000’e yakın ağır hasta mahpus bulunmaktadır. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Eş Genel Başkanları ve MYK üyeleri de dahil olmak üzere, siyasi faaliyetleri nedeniyle cezaevinde tutulan çok sayıda siyasetçi vardır. AİHM, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ özelinde defalarca hak ihlali kararları vermiştir. Gazetecilerin halen cezaevinde olması ve 2911 sayılı yasa kapsamında toplantı ve gösteri hakkını kullanan kişilerin tutuklanması, demokratik bir hukuk devleti ile bağdaşmamaktadır. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için yapısal değişikliklere ve konuşmaya dayalı bir sürece ihtiyaç vardır. Barış, demokratik bir sürecin işletilmemesi halinde başarıya ulaşamaz. Bu nedenle yapısal değişiklikler ve güven tesis edici yasal düzenlemeler zorunludur.”
‘Somut adımlar atılmalı’
Konuşmasını siyasi iktidara çağrıda bulunarak tamamlayan Sevda Çelik Özbingöl, şu ifadeleri kullandı:“Yargı süreçleri, politik gelişmeler, hayatını kaybeden binlerce insan, boşaltılan köyler ve yaşanmış acıların gölgesinde bir barış inşa edilmelidir. Mevcut siyasi iktidar, yalnızca temennilerle değil, somut adımlarla yükümlüdür. Halkın beklentilerine ve ihtiyaçlarına yanıt verecek acil, yapısal ve uzun vadeli çözümler bir an önce hayata geçirilmelidir.”